Edebi ve Demokrasiyi Rafa Kaldıranlar

Şu günlerde yapılan araştırmalar AKP'yi önde gösteriyor, "Eğer 22 Temmuz Pazar günü seçim olsaydı, barajı dört veya beş parti aşacaktı.
AKP, yüzde 21-24 oy oranıyla, farklı olarak diğer partilerin önünde bulunacaktı.
Adlarının alfabe sırasıyla ANAP, CHP, DYP, MHP ve YTP'nin oyları yüzde 8-12 arasında bulunacaktı. Araştırmaya göre MHP, barajın üstünde bulunmakla birlikte, aldığı oydan hata payı düşüldüğünde, oy oranı 10-11 arasına inmektedir. DYP, yüzde 10-12 arasında görünmektedir.
ANAP, CHP ve YTP, 8-11 arasındaki tehlikeli banddadır."
Bu sonucu gören bazı çevrelerin telaşa düştüklerini, bildik yöntemlerle hem edep hem de demokrasi kurallarını rafa kaldırdıklarını; meczup, militan, kontrolü kaybedecek kadar sarhoş insanların davranışlarını sergilediklerini görüyoruz. İşte bazı örnekler:
Gerektiğinde demokrasi havarisi kesilen bir siyasetçi (bugün başbakan), nasıl bir zamanlar meclise seslenerek, oraya halkın oylarıyla gelen ve inancına göre giyinerek toplantıya katılan bir bayan milletvekili için "Bu hanımın haddini bildirin!" komutunu verdiyse; yani milletvekillerini zorbalığa ve anarşiye çağırdıysa, bugünlerde de etkili çevreleri, demokrasiyi askıya alma pahasına da olsa AKP'yi engellemeye çağırıyor. Halbuki vaktiyle Şahin Alpay'ın yaptığı bir mülakatta Amerikalı siyaset bilimci S.P. Huntington şöyle diyordu: "İslamcı akımlar arasında ayrım gerekli. Şiddete başvuran radikal İslamcılar, her rejim için bir tehdit. Ilımlı İslamcılar eğer demokratik sürece katılıyor ve başarılı oluyorlarsa iktidara gelmelerine izin verilmeli. Aksi çok yanlış olur..." Huntington'a göre baştan engellemek yanlıştır, iktidara geldikten sonra demokrasiden saparlarsa müdahale edilebilir.
Yine bazı etkili çevreler, bütün iç ihtilafları ve şahsi hesapları bir tarafa bırakarak AKP'yi engellemek için ittifaklar peşinde koşuyorlar (Bu teşebbüsü edebe ve demokrasiye aykırı bulmuyorum, ama demokrasinin zorlandığını düşünüyorum).
AKP'ye karşı olan basın, onun karşısına lider olarak çıkardıkları/teklif ettikleri şahsı saygı ile ve soyadı ile "Derviş" diye anarken, AKP'nin liderini saygısızca "Tayyip" diye anıyorlar. Tayyip onların babalarını küçük oğlu değil, bunu küçümseyerek, hakaret olsun diye yapıyorlar ve edepsizliklerini, tahammülsüzlüklerini ortaya koymuş oluyorlar.
Bir gazete bakan olmaları muhtemel AKP'lilerin ve başörtülü eşlerinin resimlerini yanyana neşrederek şu soruları soruyor: "Başörtülü eşi bulunan bakanlar 65 milyonu nasıl temsil edecek? Bakanlar bu eşleriyle yabancıların yanında ve dış gezilerde nasıl bir tablo oluşturacaklar, Türk kadınını böyle mi temsil edecekler? Türbanla girmenin yasak olduğu askeri mekanlara bu eşleriyle nasıl girecekler...?"
Ben, AKP'nin avukatı veya temsilcisi olarak değil, demokrasi adına hareket eden ve bu sistemi kutsallaştıranların temel kuralları adına (bunlardan hareket ederek)cevap vereyim:
Eşlerinin başı açık olan bakanlar, örtülü ve örtüsüz olan 65 milyonu nasıl temsil ediyorlarsa onlar da öyle temsil edecekler.
Yabancılar bu takıntıları çoktan aşmış durumdalar; karşılarındaki siyasetçinin özel inancından kaynaklanan kılığını, kıyafetini ve bazı tutumlarını (mesela alkollü içki içmemesini) asla mesele yapmazlar.
Türk kadınının bir kısmı örtülü, bir kısmı açıktır; örtülü olan da olmayan da Türk kadınıdır. Demokrasilerde örtüsüz nasıl örtülüyü de temsil ediyorsa, örtülü de aynı şekilde örtüsüzü temsil eder.
Askeri mekanlarda sivillerin başlarının örtüsüne karışmak ve bunu yasaklamak demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine aykırıdır; bu yasakları zaten o mekanların yöneticileri kaldıracaklar, olağan dışı zamanların uygulamalarına son vereceklerdir.
Demokratik cumhurtiyeti insanlığın bulabildiği en iyi rejim olarak takdim edenlerin samimi olmayanları bugünlerde çirkin yüzlerini gizlemekte güçlük çekiyorlar.