HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


Hac ve Kurban

İslam'ın beş şartından biri de hac ibadeti olduğu için serveti ve sağlığı müsait olan müslümanlar, diğer şartlar da bulunduğunda bu ibadeti yerine getiryorlar. Bu arada farz olan haccı yaptıktan sonra bir daha hac ibadeti yaparak sevap kazanmak isteyenler (nafile olarak) hacca gidiyorlar. Önemli bir ibadet olduğu ve Hz. Peygamber tarafından teşvik edildiği için umre ibadeti de yapıyor, bu maksatla yıl boyunca kutsal topraklara akın ediyorlar.
İslam ve müslümanlar ile arası iyi olmayan,iman ve ibadet yönünden zayıf olan, bu zayıflığını ibadetle telafi edecek yerde ibadet eden müslümanlara sataşarak kendini tatmin eden veya müslüman aileden gelmekle beraber imanını kaybetmiş bulunan kimseler, her fırsatta müslümanların ibadetleriyle uğraşıyor, onlara çamur atıyor, yaptıklarını ve söylediklerini çarpıtıyor, amacından saptırıyor ve durup dururken hadise çıkarıyorlar. İşte bu cümleden olarak her Ramazan ayında"oruç tutmadığı için sopa yiyenlerden", "orucun sağlığa zarar verdiğinden", "çağımızda diyetle ve sporla orucun hasıl edeceği faydayı elde etmenin mümkün olduğundan"... dem vuruyorlar. Kurban bayramı yaklaşırken kurban ibadeti ile ilgili olmadık senaryolar yazıyor, derisini lüplemek için devleti kullandıkları kurbanın etini yiyen ve dağıtan müslümanlara iftiralar ediyorlar. Derken hac mevsimi geliyor; vatansever (!) yazarlar çizerler bütün marifetlerini ortaya koyarak bu defa da hac ibadetine çatıyorlar: Araplar'a bu kadar para akıtmanın anlamsızlığından, ülkede bunca yoksul varken hacca gitmenin İslam'a ve vicdana ters düştüğünden, hacda kesilen kurbanların boşa gittiğinden, orada keseceğine burada kesmenin veya bedelini yoksullara para olarak vermenin daha uygun olduğundan... dem vuruyorlar. Bu arada -herkesin söylemediğini söylemek veya farklı söylemek suretiyle şöhrete ve servete ulaşmak, bazı kesimleri memnun etmek isteyen bir iki ilahiyatçı dahaccın zamanına takıyor, bin yıldan fazla zamandır belli zamanlarda yapılan haccın zamanını değiştirmek ve yılın diğer aylarına da yaymak için gayret sarfediyorlar.
Bu yazıda hac ve kurbanla ilgili olarak bazı gerçekleri ortaya koymak ve bu konuda oluşan kafa karışıklığını gidermek istiyoruz.
Haccın vakti:
Hac ibadeti hicretin dokuzuncu yılında farz kılınmış, Hz. Peygamber (s.a.) veda haccı diye bilinen o önemli haccını yapmış, bir yıl sonra da Hz. Ebû Bekir'i hac yöneticisi (emîri) tayin ederek müslümanların hacca gitmelerini sağlamıştır. Hz. Peygamber (s.a.), aldığı vahye dayanarak İslam'dan önce yapılan hac benzeri ibadeti önemli ölçüde değiştirmiş, bütün unsurları, şartları, sünnetleri ve âdâbı ile İslam haccını ümmetine öğretmiştir. Başka konularda olduğu gibi haccın vakti konusunda da müslümanları yanlış yönlendiren, yanlış bilgilendiren bazı ilahiyatçıların temel problemi, İslam'ı öğrenmenin vazgeçilmez kaynaklarının bir kısmını, özellikle de sünneti ya inkar etmeleri veya görmezden gelmeleridir. Evet Kur'an-ı Kerim'de"Hac belli/bilinen aylardır..." mealinde bir âyet vardır (Bakara: 2/197) , ama bundan birkaç âyet sonra da yine hac ibadeti ile ilgili olarak "Belli günlerde Allah'ı anın, iki gün içinde çabucak bitirmek isteyene günah yoktur, gecikene de günah yoktur..." (203) buyurulmuştur. Uygulamayı göz önüne alan tefsirciler, fıkıh alimleri "belli günleri" tekbir getirilerek Allah'ın anıldığı teşrik günleri (Arefe ve Kurban bayramı günleri), çabucak bitirilen veya uzatılan şeyin de, iki veya üç gün yapılan şeytan taşlama olduğunda ittifak etmişlerdir. Şu halde Kur'an'a göre hac, belli aylarda yapılan bir ibadettir ama, bunun hangi parçasının -bu ayların, yani Ramazan'ı takip eden üç ayın) hangi günlerinde, hatta vakitlerinde yapılacağı ayrıca âyetler ve hadislerde açıklanmıştır. Bütün bu açıklamaları bir tarafa iterek yalnızca "Hac belli aylardadır..." mealindeki âyetin lafzına takılarak haccın bu üç ayın istenen kısmında yapılabileceğini söylemek din konusunda cahilce cesaret gösterisinden ibarettir.Kur'an'da Cuma namazı ile ilgili olarak da "Cuma günü namaz için çağrı yapıldığındaAllah'ı anmaya koşun..." (Cuma: 62/9) buyurulmuştur, ama hiçbir alim bundan, "Cuma namazı günün herhangi bir vaktinde kılınabilir" sonucunu/mânasını çıkarmamıştır; çünkü ortada Hz. Peygamber'in ve arkasından gelenlerin uygulamaları, açıklamaları vardır. Bu açıklamalar Cuma namazının, günün hangi vaktinde kılınacağını belirlemiştir. Hac ibadeti de, belli ayların birincisi olan Şevval'de başlar, Kurban bayramına kadar devam eder, bu süre içinde neyin ne zaman yapılacağı ayrıca açıklanmıştır. Bu cümleden olarak haccın vazgeçilmez parçası olan Arafat vakfesi ancak bayramdan bir gün önce (Arefe günü) yapılabilir.
Bu konu üzerine iyi niyetle eğilenler, hacda izdihamı önlemek için çare arayanlar da olabilir. Onlara diyeceğimiz şudur: İzdihamı engellemek için ibadeti değiştiremeyiz, nafile hac yapanları engelleyebiliriz, onlar aradan çıkınca sayı azalacak ve ibadet daha rahat yapılabilecektir.
Türkiye'de yoksulları doyurmak için yapılacak çok şey vardır; bunların başında devletin "sosyal" niteliğinin işletilmesi ve servetin haksız yollardan belli ellerde toplanmasının, emekçilerin haklarını alamamasının engellenmesi gelir. Hacca giden müminler en azından zekatlarını da verdikleri için yoksullukla mücadelede, onları tenkit edenlerden daha ileride oldukları söylenebilir. Zekatını veren, bunun dışında da yardımını eksik etmeyen bir müslümanın ömründe bir kere hacca gitmesi yoksullukla mücadeleye aykırı bir tutum olarak değerlendirilemez.
Kurban:
Hac ibadeti içinde kurban da vardır. Temettu (umreden sonra ihramdan çıkarak) ve kıran haccı (arada ihramdan çıkmayarak) yapanlar orada, belli gün ve yerde kurban keserler. Kur'an'da bunun bir islâmî sembol (şiar) olduğu ifade edilmiş (Hac: 22/36), imkan var ise kurbanın kesilmesi, imkan yoksa üç gün orada, yedi gün de memlekete dönünce oruç tutulması istenmiştir. Burada dikkati çeken ve konuyu aydınlatan husus, "orada, o zaman imkan bulamazsanız memleketinize dönünce kesin" demek mümkün olduğu halde, "orada, o zaman kesilemezseonun yerine, bir kısmı orada, geri kalanı da dönünce memlekette olmak üzere oruç tutun" buyurulmuş olmasıdır. Şu halde hacca giden kişinin kurbanı gitmeden veya dönünce memleketinde kesmesi caiz değildir. Ya orada kesecek veya -hayvan bulunmamak, parası olmamak gibi bir imkansızlık varsa- kurban yerine oruç tutacaktır.
Mekke'de kesilen kurbanların zayi olduğu, heder edildiği, değerlendirilmediği, böylece büyük bir israfın meydana geldiği belki eskiden, bazı zamanlarda doğru idi, ama şimdi gerekli tedbirler alınmış, israf önlenmiştir. Kesilecek bütün kurbanlar için Mina'da yeterli tesisler kurulmuştur. Tesislerde kesilenkurbanlar soğuk hava depolarına konulmakta, oradan da bütün dünyada muhtaç olan müslümanlara ulaştırılmaktadır.
Dilerim bu açıklamalardan sonra insaflı ve iyi niyetli olanların kafalarında oluşan sorular cevap bulmuştur.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Makale
Sonraki Makale
İçindekiler
Tarihe Göre:
Önceki Makale
Sonraki Makale
Makale Listesi
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Makale Sonraki Makale İçindekiler Tarihe Göre: Önceki Makale Sonraki Makale Makale Listesi