HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


Aklın ve Bilimin Yol Göstericiliği

Aklın ve bilimin insanlara yol gösterici olarak yeterliğini ve vahye (dolayısıyla dine) ihtiyaç bulunmadığını veya dinin dünya hayatında yol gösterici bir işinin olmaması gerektiğini iddia edenlere karşı Batılı düşünce ve bilim adamlarının, akıl ve bilimle ilgili değerlendirmelerinden alıntılar yapacağım (alıntılardaki dil bana değil, kitapları çevirenlere aittir):
"Bilhassa ruhsal hayatımızla pek derin bir surette ilgisi olan birçok meseleler vardır ki, anlayabildiğimize göre insan aklının kudreti şimdiki terkibinden başka bir terkip kazanmadıkça, o akıl için bu meselelerin halli mümkün olmayacaktır. Evrende bir plan birliği veya amaç var mıdır, yoksa atomların tesadüfen birleşmelerinden mi ibarettir? Acaba şuur bilgeliğin (sagesse) sınırsız bir gelişme ümidini veren bir sonsuz evren parçası mıdır yoksa sonunda üzerinde hayatın mümkün olamayacağı bir gezegende geçici bir ilinek (araz) midir? İyilik ve fenalık (hayır ve şer) evren için önemli midir, yoksa yalnız insanlar için mi önemlidir? İşte felsefe tarafından böyle sorular sorulmuş ve başka başka filozoflar tarafından başka başka cevaplar verilmiştir. Fakat başka suretlerle de cevaplar vermek mümkün olsun olmasın şimdiye kadar fesefe tarafından verilen cevapların hiçbiri, ispatı kabil olacak surette doğru gibi gözükmüyor" (B. Russel, Felsefe Meseleleri, çev. A. Adıvar, İst. 1963, s. 213).
"...Gözlemlerin toplam soncu olan bilim hiçbir şekilde evrenin açıklaması değildir; sadece Valery'nin deyimiyle 'Başarı sağlamış bir yöntemler bütününden ibarettir'. Bu yöntemler hiç başarı da sağlamayabilirdi. Eğer şu anda elimden şu kitabı bırakırsam ve yere düşecek yerde tavana doğru yükselirse çok şaşardım, ama bu bilimi altüst etmezdi. Olsa olsa bu fenomeni de içine alan daha karışık bir yasa aramaya koyulurdum" (A. Maurois, Yaşama Sanatı, İst. 1968, s. 20, 22, 23).
"Mesela onyedinic ve onsekizinci asırlar Kopernik ve Newton'a ait kainat telakkilerinin zaferine şahit olmuştur. Bu iki görüş de, hem dünyanın düz olup güneş ve diğer gök cisimlerinin semanın damında dolaştıklarına dair basit halk telakkisine, hem de Batlamyus'un dünyayı merkez ittihaz eden daha derin, fakat yine de kifayetsiz 'ilmî' telakkisne karşı çıkmıştır."
"Tarihin seyri içinde ilim de pek çok yanlış telakkiler yaratmıştır ve ilim adı taşıyan birçok görüşlerde, bilhassa sosyal ilimlerde, avamî bilgiden gayet kuvvetli unsurlar vardır."
"Aynı şekilde bazı protestan mezheplerinde görüldüğü üzere iman yoluyla bir insanın haklı çıkması veya teheyyücî, derûnî yaşayış yoluyla cezalanması gibi inançlar da tarifleri icabı, amelî manada tahkik edilemeyecek (bilimin inceleyemeyeceği) şeylerdir. Bir inanç sisteminin tahkike elverişli olmayışı onun ehemmiyetsiz olduğunu göstermez. İnsanı son derece ilgilendirmesi bakımından önemli olan pek çok meseleler vardır ki, bunlar normal vasıtalarla hatta belki hiçbir şekilde tahkik edilemez." (K. Boulding, Yirminci Asrın Manası, İst. 1969, s. 45, 47, 54, 69).
"Demek ki insan Rönesanstan beri beş duyunun hudutları içine hapsedilmiştir. Bugün inkar edilmesi imkansız birçok telepati vak'alarını biliyoruz. Telepatinin ve mazi ile istikbali görme kabiliyetinin mahiyeti, bugün de Aristo devrinde olduğu gibi mechuldür; fakat biliyoruz ki bir fenomenin realitesini, sırf o fenomenin müşahedesi güçtür ve izahı imkansızdır diye inkar edemeyiz." (Dr. A. Carrel, İnsanlar Uyanın, İst. 1959, s. 165).
"Özellikle fizikte, zaman zaman çok güzel bir şekilde örneklendiğini gördüğümüz bir "bilimsel yöntem" paradigması vardır (dediğim gibi, kendisi epeyce belirsiz bir paradigma). Ancak fizikte bile paradigmaya uymayan ve uymaması gereken büyük miktarda bilgi vardır. Kültürümüzde neyin bilim olduğuna, neyin olmadığına dair gerçekten bir uyuşum olduğuna inanmıyorum. Her üniversite katalogu "Toplumsal Bilimler" denen konuların varlığını, Sosyoloji ve İktisadın bilim oduğunu ileri sürer. Ancak bahse girerim ki, fizik bölümündeki herhangi birine Sosyolojinin bir bilim olup olmadığını soracak olsaydık, cevabı "Hayır" olurdu (Hillary Putnam)"
"Uzun bir süre insanlar bilimin mutlak kesinlik sağladığına inanmışlardır, ama şimdi biz bunun böyle olmadığını biliyoruz (Ernest Gellner)" (Bryan Magee, Yeni Düşün Adamları, s.277, 348).
"Allah'ın varlığının "bilimsel" kanıtları kavramı da, vahiy kavramı ile çelişkili durumdadır. Salt bilimsel (bir matematik teoreminin, ruhu sıkıcı biçimde ispatlandığı tarzda) bir akıl yürütme ile Allah'ı "ispatlamak" mümkün olsaydı bu yolla Allah'a ulaşabilecek ve Allah'ın bu bilimi, vahiyle ve peygamberlerinin getiridiği mesajla aydınlatmasına ihtiyaç olmaksızın iyi ve kötüyü ayırabilecektik. Çok belirgin şekilde batılı olan bu "bilim" anlayışı, vahiyle aydınlatılmış olmaksızın tek başına bütün problemlerimize cevap vereceği yerde tam tersine Batı'yı, bilim amacıyla bilime, teknik amacıyla tekniğe, yani insanî ve ilâhî bir amacın yokluğuna ve ahlaki ve politik bir kaosa götürdü." R. Garaudy, 20. Yüzyıl Biyografisi, s. 277).
"... Bu temel ilkelerden hareketle, Platon'un mutlakiyetçi akılcılık majestelerinden Aristo'nun titiz kıyas hazretlerine, Descartes'in teknokratik akılcılığından August Comte ve artçılarının etinden ayrılmış pozitivizmine kadar, Batı'nın totaliter "rasyonalizmi", gitgide artan bir şekilde insanın bir yerlerini sakatladı." (s.149).
"Bizim küçük ahlakımızın ve küçük akıllarımızın ötesinde mutlak değerler vardır. Bireyin bunlara mutlak boyun eğmesi gerekir...( s.34).
"Aydınlanmayı ele alalım. Vazettiği şey neydi? Esas mesaj din karşıtı imiş gibi geliyor bana: İnsanlar rasyonel yargılar verebilirlerdi ve hem doğruluğa hem de iyiliğe dolaysız olarak, kendi çabalarıyla ulaşma yeteneğine sahip idiler. Aydınlanma doğruluğun ya da iyiliğin yargıçları sıfatıyla dini otoritelerin kesin bir şekilde reddedilmesini temsil ediyordu. Ama onların yerine kimler ikame edilmişli? Filozoflar demek gerek galiba...(İ. Wallerstein, Bildiğimiz Dünyanın Sonu, s.222 vd.)
Wallerstein bu iddia ve çabalarında filozofların da başarılı olamadıklarını, arkadan bilimcilerin iyilik problemini konunun dışına atarak doğruluğun hakimliğine sahip çıktıklarını, fakat onların da "tek, kesin, değişmez" doğruyu bulma iddialarında başarılı olamadıklarını anlattıkan sonra son yirmi yıl içinde, eskimiş bilim yöntemleri ve bilimciliğin yerini, doğa bilimlerinde karmaşıklık çalışmaları"nın, beşeri bilimlerde de "kültürel çalışmaların" aldığını ifade ediyor.
Aklın ve bilimin bütün problemlerimizi çözmede yeterli olmadıkları konusunda, düşünce ve bilim adamlarının sözlerini aktarmaya, daha pek çok örnekle devam etmek mümkün olsa da okuyucularımın Ramazan kafalarını daha fazla yormamak ve sıkmamak için bu kadarla yetiniyorum.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Makale
Sonraki Makale
İçindekiler
Tarihe Göre:
Önceki Makale
Sonraki Makale
Makale Listesi
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Makale Sonraki Makale İçindekiler Tarihe Göre: Önceki Makale Sonraki Makale Makale Listesi