Hafız Esed ve Beşşar Suriye yıllarca bir vilâyetimiz oldu, birçok Arap ülkesini Osmanlı'ya bağlı topraklar olarak asırlarca yönettik, onlar Türkçe biz Arapça öğrendik, farklı unsurlar bulunsa da ortak bir kültürümüz oluştu, sonra araya ayrılıklar, hıyanetler ve gafletler girdi, birbirimize âdeta yabancı olduk, öyle ki eski Osmanlı teb'asının aşinası olduğumuz isimlerini bile telâffuz edemiyoruz, bizdeki aslı dururken Batılıların söyleyişlerini taklit ediyoruz; kırk yıllık bereket "baraka" oldu, Abdullah "Abd al Allah" oldu, Zeyd Zayid'le yer değiştirdi... Hâfız Esed ve oğlu Beşşâr'ın da adı hayli değişiklik geçirdi, yıllardır Esed'e, Esad diyorlar, şimdilerde Beşşâr devreye girdi, onun da adı kılıktan kılığa girdi. Hâfız (aslında a üzerinde şapka olmalıdır, ama bizde şapkasız da doğru telaffuz ediliyor) Esed ölünce dünya basınında önemli açıklamalar yapıldı, kendi bilgilerimize bunları da ekleyince karşımıza çıkan tablo oldukça ilgi çekici ve ibretlik: 1. Bir darbe ile yönetimi ele geçiren Hâfız Esed Suriye'yi otuz yıl demir yumrukla yönetti, ayrımcılığın en ibretlik/nefretlik örneğini sergiledi, ülke nüfusunun dörtte üçünü teşkil eden Sünnîleri -dünyayı bunların kökten dinci oldukları iddiasıyla kandırarak- ezdikçe ezdi; alevî, Dürzî ve Nusayrîlere büyük imkânlar sağladı, bir protesto toplantısı ve gösterisi yüzünden Hama'da yirmi bin Sünnî Müslümancı katletti, insanların özgürlük ve mutluluklarını, ülkenin zenginlik ve kalkınmasını fedâ ederek bir istikrar sağladı, ama dünya kimseye mülk değil, şimdi defterinde büyük günahlarla belki de inanmadığı bir âleme; hesap, kitap, mükâfât, cezâ dünyasına göçtü. 2. Hâfız Esed, Müslüman Kardeşlerin öncülüğündeki "zulme, baskıya, ayrımcılığa, istibdada karşı" direnişi kırmak için her vasıtayı meşrû görürken bizim hariciyemiz ve bazı yöneticilerimiz, bize istihbarat sağlayan ve yardım isteyen Müslüman Kardeşlere karşı Hâfız Esed'e destek vermişler, İslâmcıların demokrasisine, Esed'in laik/dinsiz istibdadını tercih etmişlerdir. Gerekçe Türkiye'deki rejimin tehlikeye düşmesidir. Aslında bütün dünya, İslâm'ı referans alan bir siyasî siteme karşı savaş açmış, "böyle bir sistemin başarılı olması hâlinde laik demokrasilerin zarar göreceğini" savaşın gerekçesi olarak göstermişlerdir. Hâlbuki asıl amaç insanın özgürlük ve mutluluğu olmalıdır, laik liberal demokrasiler bunu sağlamaya çalışırken aynı amaca yönelik bir başka modelin da devrede olması, yaşama imkânı bulması bir tecrübe zenginliğidir, daha iyiyi arayışta bir saiktir, rekâbet unsurudur. Ulusların iç işlerine karışarak kültür ve rejimleri tek tipleştirme mücadelesi yerine, amacı ve adı ne olursa olsun, (vehim ve zan olarak değil) fiilen halkı ezen, hak ve özgürlükleri çiğneyen rejimler ve yönetimlerle mücadele edilmelidir. 3. Elinin kanı ve kiri Hâfız'ınkinden az olmayan Rifat, şimdi yeğeni Beşşar'a karşı muhâlefet bayrağını açmıştır, Beşşar'ı başa geçirmek için yapılan anayasa değişikliğinin meşrû olmadığını iddia etmektedir. Rifat gibilere sormak gerekiyor: Darbeden tutun Hama halkının imhasına kadar bir dizi zulüm, katliâm, haksız tasarruf ve kazanç Esed ailesinin başında olduğu çete tarafından sağlanırken, anayasa ve meşrûiyet niçin aklınıza gelmiyordu? 4. Beşşar İngiltere'de okumuş, genç nesli temsil ediyor, şimdilik Suriye'de ve dünyada gücü elinde tutanlar ona destek veriyor, fakat aldığı miras çok ağır problemlerle dolu; İsrail ile barış, demokrasiye geçiş, ülkenin çökmüş bulunan ekonomisini canlandırmak, iç muhâlefet ile başetmek, bölünmüş halkı bütünleştirmek, nimetlerin dağıtımındaki dengesizliği ortadan kaldırmak, bütün bunları yaparken istikrarı sağlamak, ip cambazlığından ince bir siyaset cambazlığı istiyor; bakalım Beşşar bunu başarabilecek mi? Bizim Beşşar'a hatırlatacağımız husûs, "Sultan Süleyman'a kalmamış dünyada" yaşadığıdır. Geride babası gibi kan, zulüm ve gözyaşı bırakmak yerine iyi bir nam bırakmaya çalışmasıdır.
Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.
|