HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


Batılılaşma Efsânesi
Tanzimat'ın mimarı Mustafa Reşid Paşa bir gazeteciye şunları söylemişti: Bugün Avrupa gerek sınâî kudreti ve ilmî seviyesi ile gerek her şehirde görüp hayran kaldığım refah ve umran ile gerek maârif hayatı, hukukî ve ictimaî nizamı ile beşerin vasıl olabileceği en mükemmel bir sosyeteye mâliktir...Bu hakikaten kuvvetli ve temeddün etmiş (medenîleşmiş) sosyeteye dühûl etmekten (girmekten) başka çâre-i halâsımız (kurtuluş çâremiz) yoktur... Aklımız yettiği kadarınca mezkür seviyeye erişebilmek ve devr-i müstakbelde (gelecekte) Avrupa ailesinin lâakal (hiç değilse) mütevâzı bir ferdi olabilmek gâyesiyle bazı tedâbîr ve ıslâhâta tevessül ettik..."
Tanzimat reformunun niçin yapıldığını en selâhiyetli ağızdan açıklayan bu sözlerin özeti şudur: İnsanlığın ulaşabileceği en ileri uygarlık düzeyi Batı uygarlığıdır; bizim de kurtuluş çâremiz batılılaşmak, Batı uygarlık ailesine dahil olmaktır.
Gerek tanzîmat ve gerekse meşrûtiyet devirlerinde yapılan ıslâhat ve yenilik hareketlerinde daima din devreye giriyor, kimi zaman engel olduğu için dışlanan, dışlanması gereken bir köhne kurum, kimi zaman veya kimilerince de yapılacak ıslâhata kaynak olmasa da destek olarak kullanılan bir unsur olarak görülüyordu. Din veya dînî olan, kısmen tasfiye edilip yerine Avrupalı yenisi konularak kısmen de yine Avrupalı/çağdaş yeniyi meşrûlaştırmada bir araç olarak Cumhuriyete kadar işlevini sürdürdü. Cumhuriyet de başlangıçta dîni kullandı, ona işi bitince bir alan belirledi, dîni oraya hapsetti ve sınırını aşmasını, dünya ve siyaset işlerine karışmasını yasakladı; bunun da adına laiklik dendi.
Masa başında karar almak, kâğıt üzerinde reform yapmak kolaydı, ama cemiyeti değiştirmek ve yeniden şekillendirmek zor işti. Dînin, fert ve cemiyet olarak insanla ilişkisi elbise-insan ilişkisine benzemiyordu; din vücûdun dışında değildi; beyinde, gönülde, davranışta, kültür ve medeniyette idi, bütün bunların içinden dîni ayıklamak, çıkarmak, tabiatına ters düşen bir alana hapsetmek mümkün değildi ve zamanla mümkün olmadığı anlaşıldı. Tanzimat ve meşrûtiyet mühendisleri bunu bildikleri için dine daha fazla bir alan ve işlev veriyorlardı. Cumhuriyet projesinde dîne uygun görülen alan ve işlev, eşyanın tabiatına ve realiteye ters düştü. Bu projenin hedefi çağdaşlaşmaktı, ortada Batı çağdaşlaşmasından başka bir örnek görülemediği ve öz kültürden hareketle yeni bir model üretilemediği için zorunlu olarak "çağdaşlaşmak batılılaşmak"tı; kimilerinin samîmî inancı, kimilerinin menfaati öyle gerektirdiği için bu hedeften vazgeçilemezdi, ama din de hapsedildiği yerde durmuyor, dışarı taşıyor, engel çıkarıyor, kendini benimseyenlerin hayatında belirleyici bir rol istiyordu.
Siyasî ve ekonomik iktidarların din ile alışverişleri de genellikle menfaatleri ile ayarlı olarak değişiklik göstermiştir. Bu iki iktidarı elinde tutanlar dînin karşısında olarak iktidara gelmişlerse ona karşı tutumlarını korumuşlar, yanında ve sayesinde iktidar (servet ve saltanat) sahibi olanlar da ona dört elle sarılmışlardır.
Bugün Türkiye'nin önüne, M. Reşid Paşa'nın "belki bir gün" dediği fırsat çıkmış, Avrupa ailesi Türkiye'ye kapısını aralamış bulunuyor. Ancak servet ve siyasî iktidarda büyük pay sahibi olanlar, bu kapıdan girilmesi hâlinde karşılarında iki tehlike görüyorlar: Din ve demokrasi. Onlara göre Batılı ölçülerde din özgürlüğü, İslâm dîninin zincirlerini kırarak cemiyet hayatını daha fazla etkileme imkânı/tehlikesi getirecektir. Daha fazla demokrasi de siyasî ve ekonomik dengeleri değiştirecek, her iki alanda iktidarın tabana yayılmasına sebep olacaktır. Şu hâlde dîni tamamen tasfiye şimdilik mümkün olmadığına göre -insan haklarını zorlayarak da olsa- onu kontrol altında tutmak, demokrasiyi de kurulmuş menfaat dengelerini bozmayacak şekilde ayarlamak zorunludur. Bu kontrol ve ayar batılılaşma/çağdaşlaşma ideolojisinden vazgeçme veya onu erteleme mânâsına gelse bile bu yapılmalıdır. İdeolojinin samîmî müminlerine karşı da çeşitli taktikler uygulanabilir: Bazen, uzun vadede hedefe varmak için başka çâre yok denilir, kimi zaman tehditlerden söz edilir, hattâ bazen daha da ileri gidilerek gerçek ve samîmî çağdaşlaşma taraftarları dâvâya ihanetle ve aymazlıkla suçlanırlar; çünkü bunlar, ehven-i şer gördükleri için batılılaşmaya (meselâ A.B. ne girmeye) râzı olan İslâmcı kesim ile aynı telden çalmaya başlamışlardır.
Hâsılı serveti ve derin saltanatı elinde tutanların bunlardan mahrûm olmaya veya adil paylaşmaya pek niyetli olmadıkları anlaşılıyor, batılılaşma da bir efsâne olarak kalıyor.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Makale
Sonraki Makale
İçindekiler
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Makale Sonraki Makale İçindekiler