HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


V
Evlilik ve Aile

Hz. Peygamber'in Aileye Verdiği Önem
İnsan için cemiyet, cemiyet için de aile ne kadar önemli ise Hak Din'in ve son ve en kâmil tebliğcisi ve uygulayıcısı Fahr-i Kâinat (s.a.) Efendimiz de aileye o kadar önem ve değer vermiştir. Çünkü O'nun tebliğ ve tatbik ettiği dinin vâzı'ı ile kâinatın yaratıcısı birdir; Vahid, Ehad, Hakîm ve Alîm olan Allah'ın iki eseri (din ve insan) arasında çelişkinin bulunmaması, birinin diğerine elbise ile vücut gibi uyması tabiidir.
Resul-i Ekrem'in örnek uygulamasında kemaliyle tecelli eden İslâm'ın, aileye verdiği yer ve önem şu tedbirler ve talimat tablosunda açıkça görülmektedir:
1. Allah Teala'nın insanlığa örnek olarak sunduğu sevgili Resulü bizzat evlenmiş, aile kurmuş; baba, dede, eş, kayınpeder, enişte gibi aileye bağlı sıfatlarla örnek davranışlar ortaya koymuştur. İlk evliliğini yirmi beş yaşında iken, kendisinden onbeş yaş büyük ve dul olan bir hanımla (Hatice annemizle) yapmış, elli yaşına varıncaya kadar bütün gençliğini bu tek hanımıyla yaşamış, çevresinde yaygın bir adet olmasına rağmen ikinci bir eş edinmemiştir. Neslini devam ettiren çocuklarının da annesi olan sevgili eşi vefat ettikten sonra yaşlı, genç birden fazla hanımla evlenmiş ve geride kalan onüç yılını bu hanımlarına manevi zenginlik ve mutluluk bahşederek geçirmiştir. O'nun gençliğini yaşlı, dul ve tek hanımla geçirmesi evlilikte cinselliğin önüne geçen amaçların bulunduğunu ve gerektiren ciddi bir sebep bulunmadıkça ailenin tek hanımla kurulacağını göstermektedir. Daha sonraki eşlerini edinmesinde her birine ait siyasî, ictimai, ahlâkî, dinî sebepler ve hikmetler vardır. Ayrıca ümmetinde birden fazla hanımla evlenme bir sosyal vakıa olacağından bunlarla, Allah'a kulluk çerçevesinde bir aile hayatı yaşamanın eşi bulunmaz örneği verilmiştir...
2. Evlenmeyi teşvik etmiş, Allah'a daha fazla ve daha iyi kulluk edebilmek için evlenmeyi, aile hayatını terketmek isteyenleri bundan vazgeçirmiştir. Sahabeden üç kişi Resulullah'ın eşlerinden birine O'nun günlük ibadet hayatını sormuşlar, durumu öğrenince kendi ibadetlerini az bulmuşlar ve o andan itibaren kendilerini ibadete vermeyi kararlaştırarak; birisi gece sabahlara kadar namaz kılmaya, ikincisi her gün oruç tutmaya, üçüncüsü de aile hayatı ile ilgisini kesmeye azmetmişlerdi. Hz. Peygamber yaptıklarını öğrenince yanlarına geldi ve şöyle buyurdu: "Yemin ederim ki ben hepinizden daha fazla Allah'tan korkar ve O'nun koyduğu sınırlara riayet ederim, fakat (aynı zamanda) nafile oruç tuttuğum da olur, tutmadığım da, gece namaz da kılarım uyku da uyurum, kadınlarla da evlenir aile hayatı yaşarım; imdi kim benim yolumdan ayrılırsa benden değildir." (Buhari, Nikâh, 1). O gençlere hitaben şöyle buyuruyor: "İmkân bulanlarınız evlensin; çünkü gözü ve iffeti en iyi koruyan evliliktir..." (Buhari, Nikâh, 2-3.)
Resulullah'ın talimatından çıkan sonuca göre imkanı müsait ve evlilik hukukuna riayet edebilecek olan kimselerin evlenmeleri gereklidir.
3. Evlenmeyi kolaylaştırmış, şeklini, şartlarını ve maddi külfetini asgariye indirmiştir. Şahitler huzurunda yapılmak veya vekillerinin yahut da velilerinin bir araya gelerek irade beyanında bulunmaları (seninle evlendim, seni eş olarak kabul ediyorum gibi örf ve adete uygun bir ifadede bulunmaları) evliliğin oluşması için yeterlidir. Erkeğin kadına vereceği veya borçlanacağı mal (mehir) sembolik düzeyde olabilmektedir. Akit esnasında mehrin zikredilmemiş olması akdin sıhhatine mani değildir.
4. Evlenmek, aile kurmak isteyip de maddi, manevi engeller yüzünden bunu gerçekleştiremiyenlere yardımcı olmuş, evlenmelerini sağlamıştır. Kendileri bir gün ashabı ile birlikte bulunurken bir kadın yanına gelmiş ve mehirsiz olarak O'nunla evlenmek istediğini bildirmişti. Peygamberimiz (s.a.) kadına baktı, sonra tekrar başını önüne eğdi, kadın O'nun, evlenme konusunda bir hükme varmadığını görünce bir kenara oturdu. Sahabeden biri ayağa kalkarak "Ya Rasûlallah! Eğer siz onunla evlenmek istemiyorsanız benimle evlendirin" dedi. Efendimiz -adama- kadına verecek birşeyinin olup olmadığını sordu, olumsuz cevap alınca da "Git bir ailene bak, belki birşeyler bulursun"dedi, adam gitti ve eli boş döndü. Resulullah "Bak, demirden bir halka da olsa olur" dedi, adam gidip aradı yine eli boş döndü ve "Demirden bir halka yüzüğüm de yok, yalnızca üzerimdeki alt giysim (izarım) var" dedi (adamcağızın üst giysisi bile yoktu). Efendimiz "Alt giysini nasıl vereceksin; sen giysen o giyemez, o giyse sen çıplak kalırsın" dedi, adam yerine geçip oturdu, aradan uzunca bir süre geçince de ümidini keserek kalkıp gitmeye yöneldi. Peygamberimiz onu geri çağırtarak Kur'an-ı Kerim'den ezbere bildiği kısımların olup olmadığını sordu, birkaç sureyi ezbere bildiğini öğrenince de şöyle buyurdu:
"Haydi al da git, bildiğin surelere karşı bunu sana veriyorum" (Buhari, Nikah, 14).
O'nun ve eşlerinin büyütüp yetiştirerek, cariye ise azad ederek, engeli varsa yardımcı olarak evlendirdiği birçok erkek ve kadın olmuştur.
5. Ailede eşlerin amaca uygun olarak seçilmesi çok önemlidir. İnsanların eş seçiminde kullandıkları ölçüler farklıdır ve çoğu kez geçici hevesler ve zevklerin etkisi sözkonusudur. Bu sebeple Resulullah (s.a.) Efendimiz ümmetini eş seçimi konusunda uyarmış ve sağlam ölçüler getirmiştir. Bir hadiste şöyle buyurmuştur: "Kadın dört özelliğinden dolayı seçilir: Malı, soyu sopu, güzelliği ve dindarlığı; evlilikten hayır görmen için eşin dindarını seç!" (Buhari, Nikah, 15)
Ashabı ile beraberken yanlarından bir adam geçti. Efendimiz "Bu adam hakkında ne dersiniz?" diye sordu, "Bu kişi bir kızı isterse verilir, bir iş için aracı olursa geri çevrilmez, konuşursa dinlenir" dediler. Bir müddet sükut ettiler, sonra müslümanların yoksullarından biri geçti, Efendimiz "Bu adam hakkında ne dersiniz" diye sorunca sahabe: "Bu adam birinden kız istese vermezler, bir iş için aracı olup ricada bulunsa geri çevirirler, konuşsa dinlemezler." cevabını vmerdiler. Peygamberimiz "Bu fakir, öbür zengin gibi dünya dolusu insandan daha hayırlıdır." buyurdular. (Buhari, aynı yer).
Zengin ve güzel bir dul kadınla evlenmek istediğini söyleyerek fikrini soran bir sahabiye kadının doğurgan olup olmadığını sormuş, çocuğu olmadığı cevabını alınca "çocuğu olanı tercih et" buyurmuştur.
Peygamberimizin bu değerlendirmelerine göre eş seçiminde öncelik dindarlık ve ahlaka verilecek, diğer iyi ve güzel vasıflar önem bakımından ikinci sırada tutulacaktır.
6. İstikrarlı, huzurlu, verimli bir aile hayatı için gerekli bulunan hukukî ve ahlâkî düzenlemeleri ilahi irşad doğrultusunda yapmış, aile hayatının değişime açık yönlerini örf, adet ve gelişmelere bırakmıştır. Kitab ve sünnetten hareketle ortaya konmuş bulunan İslâm aile hukuku (münâkehât, mufâraqât) ciltlere sığmayacak zenginliktedir. Ailede roller, yardımlaşma, nafakanın kemmiyet ve keyfiyeti, sosyal ilişkiler gibi konularda değişime açık bulunan hüküm ve uygulamalar örf ve adete bırakılmış, bunların ma'rufa (müslümanların iyi, güzel, uygun bulmalarına) göre yürütülmesi istenmiştir. (Nisa: 4/19).
7. Kurulmuş ailenin fertleri arasında çıkan anlaşmazlık ve problemler ile ilgilenmiş, bütün imkânları aileyi sürdürme ve huzuru sağlama yönünde kullanmıştır. Ümmetini de bozulan aile ilişkilerini düzeltmeye teşvik etmiş, bu maksatla gerektiğinde yalan söylemeyi bile caiz görmüştür (Tirmizi, Birr, 26). Bizzat kendi yakınlarında, daha doğrusu en yakınında, Hz. Ali ile eşi Fatıma arasında meydana gelen bir kırgınlıkla nasıl meşgul olduğunu şu olayda görüyoruz. Birinin babası, diğerinin amcazadesi olan Efendimiz bir gün Fatıma annemizin evine gelmiş ve Hz. Ali'yi evde bulamamıştı. Kızına "Amcamın oğlu nerede?" diye sorduğunda şu cevabı aldı: "Aramızda bir şey oldu, bana kızıp dışarı çıktı, öğle istirahatini benim yanımda yapmadı." Bu cevap üzerine Peygamberimiz birisini, Hz. Ali'yi aramak üzere gönderdi, arayan kişi biraz sonra döndü ve onun mescitte uyumakta olduğunu haber verdi. Efendimiz mescide geldiğinde Hz. Ali hâlâ uyuyordu, üzerinden ridası kaymış, vücudu toprağa bulanmıştı. Sevgili kayınpederi bir yandan mübarek elleriyle vücudundaki toprağı silerken diğer yandan "Kalk toprak babası, kalk toprak babası (Ebu Türab)" diyerek onu kaldırdı, beraber eve gittiler, kırgınlık ortadan kalktı, mutlu hayatın akışı kaldığı yerden devam etti. (Müslim, Fedailu's-sahabe, 38). Hz. Ali bu tatlı hatırasını yadeder ve en sevdiği adının "toprak babası, topraklı" mânâsına gelen "Ebu-Türab" olduğunu söylerdi.
Yine aynı yüce aileye, müminlerin sevgilisi ehl-i beyte ait bir başka örnek, Hz. Ali'nin, eşi Fatıma üzerine -ikinci bir eşle- evlenme teşebbüsünde ortaya çıkmıştır. Bunun Hz. Fatıma'yı üzeceğini, günaha sokabileceğini (fitne), ailenin huzur ve mutluluğunu gölgeleyeceğini düşünen Hz. Peygamber (sa.) yangını ilk kıvılcımında önlemek üzere derhal harekete geçmiş, "Ali eşi Fatıma'yı boşamadıkça üzerine o kadını alamaz" demiş, sevgili damadı da eşini ve kayınpederini üzmemek, aile mutluluğuna gölge düşürmemek için bu teşebbüsünden vazgeçmiştir. (Buhari, Nikah, 109; Ebu-Davud, Nikah, 13; Avnu'l-Ma'bud, c. VI, s. 76-81).
8. Çocukların eğitim ve istikballerinden birinci derecede aileyi sorumlu tutmuştur. Allah Teala'nın "Ey iman edenler, kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun..." (Tahrim: 66/6) buyruğunun nasıl yerine getirileceğini ümmetine öğretmek üzere hem kendi ailesinde uygulama örnekleri vermiş, hem de değeri zamanları aşan sözler söylemiştir:
"Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürüsünden mesuldür. Yönetici çobandır. Aile reisi erkek ailesinin çobanıdır. Kadın evin ve çocuğun çobanıdır... Hasılı hepiniz çobansınız ve sürünüzden mesulsünüz." (Buhari, Nikah, 90).
"Hiçbir çocuk yoktur ki fıtrat üzere doğmasın, sonra ana-babası onu yahudi veya hıristiyan, yahut mecusi... yaparlar. Tıpkı bir hayvanın kendi cinsinden ve azası tam bir yavru dünyaya getirmesi gibi, siz onda hiçbir eksiklik görür müsünüz? Fakat kendiniz onun kulağını, kuyruğunu keser değiştirirsiniz." (Müslim, Kader, 22-25).
"Çocuk yedi yaşına gelince ona namaz kılmasını telkin edin, on yaşına gelince zorla da olsa kıldırın." (Ebu Davud, Salat, 24).
Malik b. el-Huveyris anlatıyor: Ben ve aynı yaştaki genç arkadaşlarım Resulullah'ın yanına gelmiş, yirmi gün kadar kalmıştık. Kendileri çok merhametli ve anlayışlı idiler, ailelerimizi istediğimizi veya özlediğimizi anlayınca geride kimleri bıraktığımızı sordular, onları kendisine bildirdik, şöyle buyurdular: "Aile ocaklarınıza dönün, onlarla beraber kalın, bildiklerinizi onlara öğretin, gerekli talimatı verin... Namazı beni kılarken gördüğünüz gibi kılın, namaz vakti girince biriniz ezanı okusun, en büyüğünüz de size imam olsun." (Buhari, Salat, 18).
9. Yakından uzağa bütün aile fertlerinin aile bağlarına, bu bağın gerektirdiği hukuk ve edebe riayet etmelerini emretmiştir. Bu emir, muhtaç olan akrabanın geçimini sağlama (nafaka) gibi konularda bağlayıcı bir kanun hükmündedir. Şöyle buyurmuşlardır:
"Öncelikle annenin rızasını gözet ve ona iyi davran, öncelikle annene, öncelikle annene, sonra babana, sonra da yakınlık derecelerine göre diğer akrabana."
"Amellerin en değerlisi vaktinde kılınan namazdır, sonra ana-babaya iyi davranmaktır, sonra da Allah yolunda cihaddır."
"Allah Teala şöyle buyurmuştur: Ben Allah'ım, ben Rahmanım (Rahmetimin sınırı yoktur), akrabalık bağını yarattım ve ona kendi ismimden bir isim vererek "rahim" dedim. O bağı devam ettirenle bağımı devam ettiririm, kesenle de bağımı keserim."
"Üç kızı veya üç kızkardeşi olup da onlara karşı iyi davranan, onları hoşnut tutan herkes cennete girer."
"Bir kimsenin çocuğunun terbiyesi ile meşgul olması sadaka vermesinden daha hayırlı ve ecirlidir."
"Hiçbir kimse çocuğuna, güzel ahlaktan daha üstün bir bağışta bulunmuş olamaz." (Tirmizi, Birr, 1-10, 33).
10. Ailenin bir okul, bir ibadethane, sıcak ve aydınlık bir yuva, bir sığınak, bir sosyal rabıta birimi ve bir keyfiyetli nüfus üretim kaynağı olabilmesi için diğer aile fertlerinden önce karı-koca arasında karşılıklı sevgi, saygı ve şefkatin bulunması gerekir. Bu sebeple birbirini sevmeyen, birbiri ile geçinemiyen, birbirinin haklarına riayet etmeyen çifti bir arada tutmanın mânâsı yoktur. Bu gerçekten hareket eden İslâm, başka çare kalmadığında boşanmaya izin vermiş, bunun da aile sırlarını dışarıya açmadan, İslâm kardeşliğine ve geçmiş hukuka zarar vermeden yapılmasını istemiş, bu maksatla aile meclisi ve hakemlik kurumuna yer vermiştir. (Nisa: 4/35).
Allah Resulü'nün boşanmaya, aile bağına son vermeye bakışını şu cümlesi beliğ bir şekilde ifade etmektedir: "Allah'ın en sevmediği helal, boşamaktır." (Ebu Davud, Talak, 3).
Ve Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmuştur: "... Kadınlara iyi davranın. Onlarda hoşunuza gitmeyen bir şey olursa bilin ki, bir şey sizin hoşunuza gitmediği halde Allah sizin hakkınızda onu çok hayırlı kılmış olabilir." (Nisa: 4/19).
Sonuç: Genişten dara doğru birbiri içine girmiş, biri diğerini tamamlayan ve koruyan insanlık, ümmet, kavim, kabile ve aile halkalarının çekirdeğini İslâm'da vazgeçilmez bir kurum olarak aile teşkil etmektedir. İslâmın ve Hatemu'l-Enbiya Efendimizin (s.a.) ona verdiği önem ve bu önemle mütenasib eğitim, yönlendirme ve düzenlemeler sayesinde İslâm ailesi, asırlar boyu kendisinden bekleneni vermiştir, vermektedir.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Makale
Sonraki Makale
İçindekiler
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Makale Sonraki Makale İçindekiler