HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


Bazı yazarlar, cemaatler ve yiyecekler üzerine

Aşağıdaki mektup sorular dışında çok değerli düşünce, duygu, değerlendirme ve teklifleri de ihtiva ediyor; bu sebeple önce mektubu birlikte okuyalım:

Değerli Hocam 20 Nisan 2004 Peygamberimiz Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.)'in dünyaya teşriflerinin sevincini sizinle ve tüm insanlık alemiyle paylaşıyor ve Allah'a şükrediyorum. 1434 yıldır sönmeyen nur, azalmayan sıcaklık, bitmeyen gül kokusu ve şefkat...Ah! Ümmetin önünde giderken ben de o kutlu kervanın içinde olabilsem, yüzünü görebilsem...sesini duyabilsem...hasretimi; ömür boyu hasretimi bir an olsun dindirebilsem...
Değerli Hocam mesajımı uzun tutmak istemiyorum ama uzuyor zira; hem duygularımı sevdiğim bir büyüğümle paylaşıyorum, hem de size ilk defa yazıyorum. Vaktiniz yoksa okumayın. Eğer var ve vakit ayırıp okursanız pek memnun olacağım. Size bugün 3 husustan derdimi yazacağım. Eğer müsade eder ve menfi karşılamazsanınz sizinle başka günlerde de dertleşmeye devam edeceğim.
İslam'ın, müslümanlığın veya hayatın veya her şeyi içine alan bir edim olarak "kul" olmanın, imanla, bilinçle, aşkla, amel ve mücadele ile yaşanabileceğine ve bunların bir bütünün unsurları olduğuna ve ayrılmazlığına inanıyorum. Kulluk yolunda aşkın alevlenmesi, heyecanın canlanması ve hevesin her dem taze kalması, aidiyet, mensubiyet hissinin ve güveninin yaşanması için cemiyetlere, cemaatlere ve tarikatlere ihtiyaç duyuluyor kanaatideyim. Tabii burada kast ettiğim esas: Aidiyet, mensubiyet vb. den öte bu birlikteliklerin, bireylerin samimi bir kul olabilmek kaygısıyla oluşturulduğudur. Ben diğer yan tesirleri ve faydalarından ziyade bu cemaat ve tarikatlerin samimi kulluğun yaşanabilmesi için terkip edildiği kabuluyle devam edeceğim. Bu oluşumların içerisinde birey olarak yer almak bir zaman sonra birey kalabilmeyi güçleştirmekte şeyh, efendi, hoca vs. veya tarikat, cemaat vs. kimliği ve kişiliği altında silikleşmeye ve her ne kurum ise kurum kimliğinin öne geçmesine yol açmaktadır. Ayrıca meşhur ve müspet diye bildiğimiz bir çok tarikat ve cemaatlerin (kişilerin uygulamalarındaki yanlışlıkların da dışında) kurumsal yapılarında da bir takım yanlışlıklar görülebilmektedir. Ama gel gör ki; sohbet etmek, ilim tahsil etmek, muhabbetle, muhabbetten konuşmak, hep beraber duygulanmak hemhal olmak Sahabe-i Kiram'dan bazı zatların Peygamber Efendimize (s.a.) itiraf eyledikleri "her zaman yanındaki gibi olamıyoruz" dedikleri duyguyu yaşamak ihtiyaç. Arı misali her çiçekten uygun olan balı mı bilelim de alalım, nihayetinde çiçek çiçek mi gezelim?
Değerli Hocam belki sizin cevap vermeyeceğiniz bir hususta sormuş oluyorum. Siz fıtratımı, huyumu, ilmimi, niyetimi bilmezsiniz ama tavsiye edeceğiniz bir yerler, bir öğütler mutlaka vardır.
Birinci mesele çok uzun yer tutmuş bunu kısaca yazacağım. Çeşitli kitap, degi ve internetten takip ediyorum. İçime sinmeyen fakat sinmedi diye görmezden gelemeyeceğim iki şahıs var. Biri Harun Yahya (Bize bildirilen ismiyle Adnan Oktar). Diğeri (kendi ifadesiyle) müstear ismi Ahmet Hulusi. Harun Yahya'nın kendi ifadelerinden anlaşıldığı kadarıyla az olan eğitimi ve bunun yanısıra Türkiye'deki teknolojiyle izleyiciye sunduğu bilgilere ulaşmış olması pek muhal görünüyor. Ayrıca her ilim sahasında akademik olmasa da etkileyici tespitler yer alıyor. Okumak bir yerde faydalı, fakat bazı meselelerde örneğin, eşyanın hakikatı, algıladığımız dünya'nın sanal bir dünya olabilme ihtimali gibi tartışmalı konulara değinmesi içime çok da sinmiyor. Siz muhakkak tetkik yapmış ve bir kanaate varmışsınızdır. Eğer bir mahzuru yoksa fikrinizi paylaşabilir misiniz?
Diğer şahıs Ahmet Hulusi. Bu şahıs tespit edilip doğrulanması zor bir evren kurguluyor. Kurguluyor diyorum, zira neredeyse tüm klasik kalıpları (dil ve uslubu değil) kullanarak alternatif bir öğreti oluşturuyor. İmani meseleleri, kelami meseleleri, tasavvuftaki (bir kısmı zaten tartışmalı) kavramları yeniden kurguluyor. Bu zatın eserleri ile ilgili fikirlerinizi de merak ediyorum doğrusu.
Üçüncü ve son husus Türkiye'de müslümanlara sunulan tüketim maddeleri. Gerek gıda, gerek temizlik ve kozmetik ürünlerinde bir çok katkı maddesi yer almaktadır. Bu katkı maddeleri bitkilerden, hayvansal ürünlerden ve kimyasal ürünlerden elde edilmektedir. Ülkemizde ve bir çok müslüman ülkelerde bu katkı maddelerinin içeriğini ayrıştıracak ve tanımlayacak teknoloji bulunmamaktadır. Dinimizce haram olan bir çok madde bu ürünlerin içerisinde bizler tarafından farkında olmaksızın tüketilmektedir. Tedbiren bazı markalar tercih edilse bile o markalara güvenimiz hüsn-i zandan öteye delilden yoksundur. Modern tüketim maddelerinde hangi haram madde hangi işlemden geçince helal, haram madde hangi amaçla kullanılırsa helal, ne kadarı helal, ne kadarı haram sualinin cevabını klasik ilmihal kitaplarından anlayamıyoruz (bu kitaplarda varsa bile anlayamıyoruz) Bu ayrı bir uzmanlık isteyen bir iş. Yahudilerin "Kosher" damgalı ürünlerine benzer bir "Halal Food" etiket uygulaması bazı ülkelerde başlamış. Bu uygulama Türkiye'de yapılamaz mı? Bunun için neler yapmalıyız. Siz değerli hocalarımızın böyle bir çalışması var mı?


Cevap:

1. Bir müslümanın iyi bir kul (Allah'ın razı olduğu bir mümin) olabilmesi için bir tarikata veya cemaate girmesinin gerekli/şart olup olmadığı sorusuna bu kitapta birkaç kere cevap verdim. Özet olarak tekrar etmek gerekirse: Elbette "şart, gerekli, olmazsa olmaz" denilemez. Geriye faydalı olup olmadığı, zararları da varsa fayda zarar dengesine göre tercih konusu kalır. "İyi bir müslüman olabilmek" için eğitime ihtiyaç vardır; eğitimsiz olmaz. Eğer bu eğitim tarikat ve cemaat dışında gerçekleşebiliyorsa mesele yoktur, gerçekleşmiyorsa -gerçekleştiremeyenlerin- bir eğitim çevresine dahil olmaları gerekli hale gelir. Bu eğitim çevresinin amaca (iyi bir müslüman olma hedefine) uygun olması şarttır.
2. Bana gelen sorular içinde şahısları değerlendirmemi isteyenleri de bulunuyor. Ben şahısları değerlendirmek yerine kurallardan söz etmeyi tercih ediyorum. İmam Malik, Peygamberimizin mübarek kabirlerinin yanında ders verirken öğrencilerine şunu söylüyor: "Herkesin söylediği bazen alınır, bazen de alınmaz, reddedilir; ancak şu kabrin sahibi müstesna; onun (dini tebliğ mahiyetinde olan) bütün sözleri alınır."
Bu kurala göre, yazıp çizenlerin, din konusunda konuşanların bütün söyledikleri doğru da olmaz, yanlış da olmaz. Doğruyu yanlıştan ayıracak kadar bilgisi olanlar herkesi dinler, doğru olanı alırlar. Böyle bir bilgiye sahip olmayanlar da gerekiyorsa herkesi dinler, "kaynak alimlerin, alimlerin güvenilir dedikleri kimselerin" doğru dediklerini alırlar, diğerlerini atarlar.
3. Yukarıda (kefir konusunu işlerken) muteber fıkıh kitaplarından, "pis ve haram olan nesnelerin karışma ve birleşme yoluyla değişmesi halinde temiz ve helal olduğu" konusunu açıklamıştım. Aynı yazıda, tavuğun kolay yolunması için sıcak suya batırılmasının onu pis ve murdar kılmayacağını, yolumdan sonra yıkanınca temizlenmiş olacağını da, yine eski fıkıhçılardan nakletmiştim. Gelelim şu temennisine: "Yahudilerin Kosher damgalı ürünlerine benzer bir 'Halal Food' etiket uygulaması bazı ülkelerde başlamış. Bu uygulama Türkiye'de yapılamaz mı? Bunun için neler yapmalıyız. Siz değerli hocalarımızın böyle bir çalışması var mı?"
Birkaç sene önce bir ticari firma/şirket hem hizmet etmek hem de para kazanmak için böyle bir işe teşebbüste bulunmuştu, birkaç toplantı yapıldı, bizler işin fıkıh boyutu ile ilgili problemleri ve çözüm yollarını görüştük. Bir hukuk hocası da TC. mevzuatına göre bunun mümkün olup olmadığını araştırdı, "laikliğin buna mani olduğu" sonucuna varıldı ve teşebbüs sonuçsuz kaldı. Geçen günlerde bir tv. kanalında bu hizmetin bir dernek (veya vakıf) tarafından yapılması için teşebbüs edildiğini öğrendim. Hizmetin sözcüsü şöyle diyordu "Ben birkaç yıldır tavuk yemiyorum; çünkü yolum usulü sebebiyle tavuklarda şüphe var".
İşte problem!
Bu kardeşimiz herkesi ilgilendiren bir hizmete teşebbüs ediyor ama kendi ölçülerini/kabullerini herkese dayatıyor.
Yine geçen günlerde bir gazete haberi okudum, şöyle diyordu: "Müslümanların çoğunlukta olmadığı ülkeleri ziyaret eden Müslümanların en büyük sıkıntılarından biri olan "helal yiyecek" bulma sorunu, bir internet sitesi sayesinde artık ortadan kalkıyor. Hangi ülkede olursa olsun www.zabihah.com adresini ziyaret edenler 'helal yiyecek' satan dükkan veya restoranlara buradan ulaşabiliyor. ABD'de tasarlanan sitede Almanya, Belçika, Japonya, Vietnam ve ABD gibi birçok ülkede İslami usulllere göre kesilmiş et ürünleri satan dükkanlar ve restoranlar bulunabiliyor. Sitede ABD, Kanada, Avrupa, Asya, Güney ve Merkez Amerika, ve diğer ülkeler linkleri altında 110'dan fazla eyalet ve ülkede bulunan 'helal ürün' satan yerlere ulaşılabiliyor. Açılan forum sayfasında siteyi kullananlar, gittikleri restoranlar ve alışveriş yaptıkları yerler hakkında yorumlarını yazabilirken sitenin ana sayfasında son eklenen market, kasap ve restoranların listesi bulunuyor..."
Adı geçen siteye girdim, orada Kosher'e de link vardı, oraya geçtim ve şu ifadeye rastladım: "Yahudilik hayvan keserken Allah'ın adını anmayı şart koşmuyor; bu sebeple Kosher damgalı ürünleri müslümanlar yiyemezler."
İşte problem!
Bu sitenin fetvacısı, hayvanı boğazlarken besmelenin şart olup olmadığı konusundaki farklı ve hepsi İslam'a dahil olan görüşlerden birini tercih etmiş ve onu herkese dayatıyor. Bakınız bu konudaki hükmün özeti nedir:
Fukahâ hayvanı keserken besmelenin şart olup olmadığında ihtilâf etmişlerdir:
a) Zâhirîlere göre hakkındaki nasslar sebebiyle Allah'ı anmak kayıtsız şartsız gereklidir.
b) Ebû-Hanife, Mâlik, Sevrî gibi müctehidlere göre unutulmadığı takdirde besmele şarttır; unutularak terkedilmiş ise kesilen yenir; çünkü "ümmetimden yanılma, unutma ve zorla yaptıklarının mes'uliyeti kaldırılmıştır" hadisi vardır.
c) İmam Şâfiî'ye göre keserken besmele farz ve şart olmayıp mendûbdur; çünkü Rasül-i Ekrem (s.a.)'e: "Bize et getiriyorlar; keserken besmele çekip çekmediklerini bilmiyoruz; bunu yiyelim mi, yemiyelim mi?" diye sorulmuş; "Allah'ın adını anın ve yeyin" buyurmuşlardır.
Sonuç:
Böyle bir hizmete ihtiyaç vardır, ama bunun fıkıh/ilim kısmı geniş bir alimler heyeti tarafından ele alınıp ortaya konmalıdır. Böyle yapılmadığı takdirde iki ihtimal/problem ortaya çıkmaktadır: 1. Müslümanların helal-haram konusundaki titizliklerinden yararlanarak (bunu istismar ederek) maddi menfaat (müşteri vb.) sağlamak, 2. Fıkıhta tartışmalı olan, hangisini uygulasa müslümanın sorumlu olmayacağı, dinini yaşamış olacağı görüş ve fetvalardan yalnız birini alıp, başkası yokmuş gibi Müslümanları buna mecbur etmek.



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Başlık
Sonraki Başlık
İçindekiler
Kelime İndeksi
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Başlık Sonraki Başlık İçindekiler Kelime İndeksi