HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


Raşid halifeler danışan başkanlardır

Hz. Ebu Bekir gibi Hz. Ömer de, ilgili âyetin âmir hükmünü yerine getirerek işlerini meşveret (danışma) ile yürütmüş, bunun için Medîne'de daima bir heyet bulundurmuş, bunların Medîne'den ayrılmalarına -zaruret bulunmadıkça- izin vermemiştir. O devirde bu heyetin belirlenmesi biraz da tabii olmuştur; imanı, ilmi, ahlâkı, İslâm'daki kıdemi ve hizmeti bakımından mesafe almış, başkalarından daha ileri bir seviyeye gelmiş kişiler halkın itimadını kazanmış olduklarından, şûrânın da tabii üyeleri haline gelmişlerdir.

Hz. Ömer'in danışmanlarla pekiştirdiği ve uyguladığı önemli ictihadlarından biri yeni fethedilen toprakların statüsü ile ilgilidir. Suriye'den sonra Irak toprakları da fethedilince Hz. Ömer, bu toprakların, menkul ganimetler gibi savaşa katılanlar arasında paylaştırılmamasını, eski sahiplerinin ellerinde bırakılmasını ve bu toprakların gelirlerinden vergi (harâc) alınmasını, alınan harâcın, mevcut ve gelecek bütün Müslümanların menfaatleri için sarfedilmesini uygun gördü. Ancak bu kanaatini açtığı zaman sert tepkilerle, itirazlarla karşılaştı. Bilâl b. Ebî-Rabâh (Habeşî), Abdurrahmân b. Avf gibi sahâbîler, “halîfenin buna hakkı olmadığını, beşte biri alındıktan sonra geri kalan toprakların, taşınır ganîmetler gibi gazilere dağıtılması gerektiğini, bunun Kur'ân emri (Enfâl: 41) olduğunu” ileri sürüyorlardı. Halîfe ise, “Fethedilen topraklar gazilere dağıtılırsa yetimlerin, dulların, fakirlerin hali nice olur, sınırları ve bu toprakları kim korur?” diyordu. Meseleyi ashâbın ileri gelenleri ile istişare etti; Hz. Ali, Osman, Talha ve İbn Ömer gibi ashâb onu desteklediler. Sonra Ensâr arasından seçtiği on büyük ile istişare etti ve onların da tasviplerini aldı. Bütün bunlardan sonra kararını vererek ictihadını uygulama safhasına koydu. Böylece İslâm tarihinde yeni bir toprak rejimi, yeni bir vergi, yeni bir sosyal adâlet vasıtası ortaya çıkıyor, ileride “askerî ıktâ”, “mîrî arâzi” vb. isimlerle devreye girecek olan toprak rejimlerinin de temeli atılmış oluyordu.(Ebû-Yûsüf, K. el-Harâc, s. 24 vd; H. Karaman, İslâmın Işığında..., C. I, s. 138 vd.).

Hz. Ömer'in bu ictihadını fey (Haşr: 6, 7) ve enfâl (Enfâl: 1) âyetlerine dayandırdığını ileri sürenler olmuştur. Kanaatimize göre lafzî yorum kaideleri müctehidi bu sonuca götüremez; çünkü ganîmet âyeti (Enfâl: 41), düşmandan alınan malların -beşte birinin devletçe alınıp özel yerlerine sarfedileceğini, geri kalanların ise gazilere ait bulunduğunu ifade etmektedir. Dağıtmanın taşınır mallara, devlet adına vakfetmenin taşınmazlara ait olduğuna ait naklî bir delil de yoktur. Bu sebeple Hz. Ömer gâî yorum ile (Şâri'in maksadını göz önüne alarak) bu sonuca varmıştır: Aslında bütün mallar ve bu arada ganimet Allah'a aittir. O'nun mülküdür, bunun bir kısmının savaşanlara dağıtılması teşvik maksadına, bu da dinin ve ülkenin korunması gayesine yöneliktir. Bu teşvik kayıtsız şartsız uygulandığında asıl maksada aykırı düşecek ve gerek toplumun ve gerekse ülkenin zararına olacaksa uygulamayı maksada göre yapmak gerekir... Hz. Ömer'in, kendisine itiraz edenlere karşı âyet okumayıp, “yetimler, dullar, fakirler ne olacak, sınırları ve malları kim koruyacak” demesi de bu kanaatimize delil teşkil etmektedir.

Hz. Ömer yalnızca danışma yapmak, işleri danışma esasına göre yürütmekle kalmamış, aynı zamanda danışma meclisinin kuruluşu ve işleyişi ile ilgili kaideler de koymuştur. Yaralanıp vefat edeceği anlaşılınca kendisinden, bir halîfe namzedi göstermesi (istihlâf) istenmişti. “Bu iş için, Allah Rasûlü'nün kendilerinden hoşnut olarak gözlerini kapadığı şu altı kişiden daha lâyıkı yoktur” dedi ve “Hz. Ali, Osman, Talha, Zübeyr, Abdurrahman b. Avf ve Sa'd b. Ebî Vakkas'ın" isimlerini saydı; “Bunların hangisi seçilirse benden sonra halîfe odur” dedi. Kendi oğlu Abdullah'ı da, seçilmemek şartıyla onlara müşavir olarak tayin etti. İslâm tarihinde “şûrâ üyeleri: ashâbu'ş-şûra” diye anılan bu altı kişiye de şu talimatı verdi: Aranızda danışma yapın ve halîfe namzedini tayin edin. Eğer altı kişi, ikişerli üç gurup halinde ihtilâf ederlerse yeniden şûraya başvurun. Dört kişi bir tarafta, iki kişi bir tarafta olursa çoğunluğun reyini kabul edin. Şûrâ üçer kişilik iki gurup halinde ihtilâf ederlerse, başkan Abdurrahman b. Avf'ın bulunduğu tarafın reyini kabul edin ve uygulayın... Ayrıca Ebû Talha'yı çağırtarak “yanına elli kişilik bir güç almasını, şûrânın güvenlik içinde çalışmasını ve üç gün içinde işlerini bitirmelerini sağlamasını” istedi. Bilindiği üzere Hz. Ömer tarafından kurulan bu ilk “başkan namzedi tespit şûrası” danışma sonunda Hz. Osman üzerinde karar kılmışlar ve kendilerinden başlamak suretiyle ümmet ona bey'at etmiştir. (İbn Sa'd, age., C. III, s. 61, 338; İbn Haldûn, Mukaddime, C. II, s. 612.)

22.05.2016



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Önceki Makale
Sonraki Makale
Makale Listesi
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Önceki Makale Sonraki Makale Makale Listesi