HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


Yetkinin ve gücün kötüye kullanılması

Yetkinin ve gücün kötüye kullanılması ihtimali daima vardır. Ama bu ihtimal var diye yetkiyi ve gücü ortadan kaldırmak fıtrata, insan varlığının devamına ve gelişmesine, toplum düzeninin korunması ihtiyacına ters düşer.

Allah Teâlâ insana akıl, duyu organları, heyecan, öfke, arzu, güdüler gibi yetiler ve kabiliyetler vermiştir. Bunların kötüye kullanılması insanı, hayvanlardan daha aşağı bir seviyeye indirir, maksada uygun kullanılması ise onu meleklerden daha üstün bir dereceye çıkarır; ama Yaratıcı, taşıdığı riske rağmen bunları insanlara vermiştir.

Bir ülkede askere ve iç güvenlik güçlerine ihtiyaç vardır; asker olmadan ülkeyi dış saldırılara karşı korumak mümkün olmaz, ama aynı asker ihtilal yaparak gücünü kötüye kullanabilir, ona bu gücü veren milletine hıyanet edebilir, onun iradesini hiçe sayabilir. Bu ihtimal var diye orduyu kaldırmak çare değildir. Emniyet güçleri de yetkilerini kötüye kullanabilir, masum insanlara eziyet, hürriyetlerini ihlal edebilir, suçsuz insanlara işkence ve baskı uygulayarak suçlu hale getirebilirler. Böyle ihtimaller var diye güvenlik güçlerini yok edelim demek olamaz.

Adalet mülkün temelidir. Adaletin hukukla ilgili kısmını yargı gerçekleştirecektir, ama aşağıdan yukarıya her kademede yargıçların yoldan çıkmaları, rüşvet almaları, ideoloji ve aidiyetlerinin etkisi altında kalarak hüküm vermeleri, kendilerini millet iradesinin yerine koyarak yargıçlar devleti oluşturmaları muhtemeldir, zaman zaman vakidir. Bu ihtimaller ve vakıalar var diye aklı başında bir kimse, yargı kurumunu ortadan kaldıralım diyebilir mi?

Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür; çünkü güç ve yetki yalnızca bu sayılanlara mahsus değildir. Gelmek istediğimiz sonuç, “yetkiyi ve gücü kötüye kullanmayı önlemek” için makul ve meşru olarak nelerin yapılması gerektiğidir.

Çare yetkiye ve güce son vermek, herkesi yetkide ve güçte eşitlemek, yetkinin ve gücün gerekli olduğu durumlarda herkesi kendi haline bırakmak... gibi şıklar olmadığına, olamayacağına göre geriye bir tek çare kalıyor: Yetkiyi ve gücü gerektiği sınırda tutmak, bu sınırda bile olsa kötüye kullanılmasını önlemek için tedbirler almak.

Bu tedbirler neler olabilir?

Sıkı denetim, haddi aşanlara ceza, başarılı olanlara ödül gibi tedbirler de işe yarar, ama bu yazıda üzerinde durmak istediğim tedbir ahlak (eğitimle kazandırılacak olan erdem) ile ilgilidir ve özellikle iki erdem üzerinde durmak isterim:

Sorumluluk ve emanet.

Bizim geleneğimizde “Bir topluluğa hizmet eden o topluluğun ulusu ve saygın kişisidir” şeklinde bir vecize vardır. Bu sebepledir ki, Yavuz için hatip “Mekke ve Medine’nin hakimi” deyince o itiraz etmiş, “Hayır, hadimi, hizmetçisi” demiştir.

Bu kabul görmüş kaideye göre en büyük güç ve yetki bile insanlara ve değerlere hizmet için verilmiştir ve bu yetkiyi yüklenmiş olanlar hizmetten sorumludurlar.

Sahih kaynaklarda geçen bir temsilli/teşbihli ifadeye göre “Devlet başkanı çobandır ve sürüsünden sorumludur, kişi ailesinin çobanıdır ve ondan sorumludur, kadın kocasının evinin çobanıdır ve evden sorumludur, hizmetçi sahibinin malının çobanıdır ve sürüsünden sorumludur.”

Bu benzetmede gerçek manada çoban nasıl sürüsünden sorumlu ise; yani sürüsüne hizmet etmek, onu korumak, doyurmak, sulamak, istirahat ettirmek, temizlemek.. ile yükümlü ise, kendisine çobanlık yetkisi bu hizmetler için verilmiş ise kamu görevlilerine, aile reisine, evin hanımına... da bu sıfatlar ve yetkiler belli maksatlarla verilmiştir ve yetkisini eksik veya kötüye kullandığında dünyada ve ahirette bunun hesabı sorulacaktır.

Bir âyetin meali şöyledir: “Biz emaneti göklere, yere ve dağlara yüklemek istedik de onlar yüklenmek istemediler, emanetin hakkını yerine getirememekten korktular, ama insan onu yüklendi; şüphesiz o -bu büyük yükü taşıma konusunda- çokça zalimdir ve bilgisizlik içindedir” (Ahzâb:33/72).

Merhum Mevdûdî son kısmı şöyle açıklıyor: “... En sonunda bu zayıf yaratık kalkmış ve emaneti kabul etmiştir: “Rabbim, ben bu imtihana girmeye hazırım. İmtihanı geçtiğimde senin mülkünün en yüce makamının bana lütfedileceği ümidi ile bu seçme özgürlüğü ve bağımsızlıkta varolan bütün tehlikeleri göğüsleyeceğim.” İnsan ancak böyle bir manzarayı gözü önünde canlandırarak, kâinatta ne kadar hassas bir konumda olduğunun farkına varabilir. Allah bu ayette, imtihan alanında dikkatsiz bir hayat süren, ne kadar büyük bir yükü omuzladığının ve dünya hayatında bir davranış veya tavrı seçerken aldığı yanlış veya doğru kararların hangi sonuçlara yol açacağının farkında olmayan kimseleri “zalim ve cahil” olarak tanımlamaktadır. Böyle bir kimse cahildir, çünkü bu zavallı insan hiç kimseye hesap vermeyeceğini zannetmektedir; zâlimdir, çünkü kendi kötü akibetini ve kendisiyle birlikte daha nicelerin felaketini hazırlamaktadır.”

Siz insanlara yalnızca bu iki erdemi kazandırırsanız, onları padişah bile yapsanız yetkiyi ve gücü kötüye kullanamazlar. Aksi halde apartman görevlisi bile yetkisini kötüye kullanabilir.


27.02.2015



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Önceki Makale
Sonraki Makale
Makale Listesi
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Önceki Makale Sonraki Makale Makale Listesi