HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


Fıkıhta Sünnî-Şîî İhtilâfı89

İçinde bulunduğumuz yıl içinde sınır komşumuz İran'da vukua gelen olaylar ve değişiklikler sebebiyle Şiîlik meselesi ve Şiîlerle Sünnîler arasındaki farklı ve ihtilâflı noktalar yeniden konuşulup tartışılmaya, incelenme ve yazılmaya başladı. Ükemizde bazı müslümanlar İran devriminin yalnızca övülmesi, iyi taraflarının ele alınması, tenkit ve açıklamaların -en azından- sonraya bırakılması gerektiği kanaatini taşıyor, bunu hararetle savunuyorlar. Biz -Nesil kadrosu olarak- bu kanaati tartışılabilir bulmaktayız. Çünkü Allah Teâlâ:
"Bilmediğin şeyin ardına düşme; doğrusu kulak, göz ve kalb, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur."90 "(Ey Muhammed), Dinleyip de, en güzel söze uyan kullarımı müjdele. İşte Allah'ın doğru yola eriştirdiği onlardır. İşte onlar akıl sahipleridir."91 buyuruyor.
Müslüman gerçeği görmek ve bilmek, bastığı yeri tanımak, peşine düşeceği kimselerin istikametini öğrenmek mecburiyetindedir? İyiden örnek almak "hikmet yitik malı" olan müminin kârıdır. Müşrik, ehl-i Kitap, ehl-i Bidat, Sünnî müslüman kim olursa olsun -İslâm'a göre iyi olan- işlerinden örnek almak, kötülerinden sakınmak müslümanın vazifeleri cümlesindendir. Ancak dışa ve yaldıza bakıp kamaşan, eşyanın içyüzünü görmeye çalışmayan gözler, firaset şiarı olan müslümanın gözleri değildir. Hakkı hak olarak görüp ona ittiba, bâtılı da bâtıl olarak görüp ondan ictinab dualarımız arasındadır. İşte bu esaslardan hareketle Şîayı, Sünnîlerden ayrıldıkları noktaları tanımak, karşılıklı ilişkileri buna göre düzenlemek, onlara karşı irşad faaliyetimizi buna göre yönlendirmek, neyi alıp neyi atacağımızı bu mi'yara vurmak bizim tutacağımız yol olacaktır.
Nesil'de bugüne kadar çıkan yazılar Şiîliğin tarihi ile akâid sahasındaki Sünnî-Şiî ihtilâfını yeterince açıklığa kavuşturmuş oldu. Biz bu yazımızda fıkıh sahasındaki farlı görüşlere, ihtilâflı noktalara ışık tutmaya çalışacağız. Şu anda vaktimiz yeni ve köklü bir araştırma yapmaya müsait olmadığı için daha önce yapılmış bir çalışmayı özetleyerek bu boşluğu doldurmaya çalışacağız.

Önce kaynağımızı tanıyalım:
Hindistanlı meşhur büyük âlim ve müceddid Şah Veliyullah Dıhlevî'nin (1114-1176 h.) oğlu Allâme Abdülaziz Dıhlevî (1159-1239 h.), doğrudan doğruya Şiî kaynaklara dayanarak bu mezhebin ve özellikle İmamiyye-İsnâ-aşeriyye92 kolunun ilim, inanç, amel ve ahlâk sahalarındaki esalarını, Ehl-i Sünnet'ten farklı noktalarını tesbit etmiş, bunları Sünnî esaslara göre cevaplandırmış, red ve cerhetmiştir. Tuhfetü'l-isnâ-aşeriyye ismini verdiği eseri müellif Farsça olarak yazmış, Gulâm Muhammed el-Eslemî de bunu hicrî 1127 tarihinde Arapça'ya terceme etmiştir. Meşhur müfessir Âlûsî'nin torunu mufaassal bulduğu için hicrî 1301 yılında kısaltmış ve özet (muhtasar) Muhibbuddin el-Hatîb tarafından gerekli notlar eklenerek neşre hazırlanmış, Kahire'de 1373'te tabedilmiştir.93
Bu kitabın 47-52 sayfaları Fıkıh Usulü, 208-237 sayfaları ise fıkhın fürû' kısmına ait farkları açıklamaya tahsis edilmiştir. İşte biz de bu yazımızda o sayfaları özetleyerek vermeye çalışacağız.

I. USÛL:
Şîa'ya göre şer'î deliller dörttür: Kitap, haber, icmâ' ve akıl.
1. Kitap:
Eldeki mushaf Hz. Osman tarafından yazdırılmış olup (hâşâ) tahrifler bulunduğu için ma'sum imam vasıtasıyla alınan kısmından başkası muteber değildir.94

2. Haber:
Sahih, hasen, muvassak ve zayıf olmak üzere dört nevidir.
Sahih: Adalet sahibi olan imâmî (imamiyye mezhebine bağlı) vasıtasıyla ma'sum imama ulaşan haberdir.
Hasen: Âdil olmamakla beraber iyi hal sahibi bir imâmî vasıtasıyla ma'sum imama ulaşan (yani ondan gelen) haberdir.
Muvassak: Râvisinin akidesi bozuk olmakla beraber haberi tevsîk edilmiş olandır.
Zayıf: Râvisi mecruh (bozuk) olan haberdir.
Sahih haber ile amel gereklidir. Ancak râvinin Şiî olması şarttır.95

3. İcmâ':
İcmâ' mutlak olarak muteber bir hüküm kaynağı değildir. Bizzat icmaın bir değeri yoktur. Çünkü ilk nesil (sahâbe), Ebu Bekir ve Ömer'in hilâfeti, mut'a nikâhının haramlığı, Kitabın tahrifi, Hz. Peygamber'in (sav) mirasını varislerine vermemek ve Fedek arazisini Hz. Fatıma'dan gasp konularında ittifak etmişlerdir. Bu ittifaklar bâtıl olduğuna göre icmâ' da batıldır. İcmâ' ancak zımnında (içinde) ma'sum imamın görüşü de bulunduğu zaman kıymet ifade eder.

4. Akıl:
Akıl ve ona dayanan kıyas mûteber değildir. Ancak ma'sum imamın irşadı içinde akıla dayanılır. Yani imanın kavli rehberdir, akıl ona tâbîdir.
İşte Şî'a fıkhının Ehl-i Sünnet fıkhına uymayan hükümlerinin kaynağı yukarıda özetlediğimiz usûl ihtilâfıdır. Şiâ'da her delil dönüp dolaşıp masum imama varmakta, ancak onun tasdiki ile muteberlik kazanmaktadır. Masum (günah ve hatadan korunmuş) imam ise başta Hz. Ali olmak üzere 12 imamdır 12. imamın kaybolması üzerine büyük Şî'a âlimleri (fakih, müctehid, merci', âyetullah) onu temsil etmişlerdir.*

II. FÜRÛ:
Fıkıh taharet (dinî temizlik) bahsinden feraize kadar binlerce mesele ve hükmü ihtiva etmektedir. Bu meseleler içinde Şî'a ile farklı olduğmuz kısım da büyük bir yekün tutmaktadır. Belli başlılarını maddeler halinde sıralıyoruz:

1. Tahâret:
a. Abdest bozduktan sonra taharet alırken kullanılan ve içine pislik karışan su temizdir.
Ehl-i Sünnete göre bu su pistir.
b. Şarap ve alkollü içkiler temizdir.
Sünnet ehline göre bunlar pis sayılır.
c. Abdest alırken yüzün tamamını yıkamak farz değildir. Yüzün baş ve orta parmaklar arasında kalan kısım enindeki yerini yukarıdan aşağıya yıkamak kâfidir.
Sünnet ehline göre yüzün tamamı yıkanır.
d. Cenabetlikten çıkmak için yapılan gusülde önce abdest almak haramdır.
Sünnîlere göre bu abdest sünnettir.
e. Teyemmümde elleri bir kere yere dokundurmak kâfidir. Ayrıca alın da meshedilir.
Sünnet ehline göre eller iki defa yere sürülecektir.
f. Takke, çorap, kemer, sarık gibi giysilere bulaşan her nevi pislik ile namaz kılınabilir.
Sünnet:96 Bunlar da elbise gibi olduğundan şer'an pis olan şeylerle kirlenince namaza mâni olurlar.
g. Kuru pislik bulunan yerde namaz kılınır. Eline koluna pislik bulaşan kimse bunlar kuruyunca üflemek, silkelemek suretiyle temiz olur, namazını kılar.
Sünnet: Pislik olan yerde namaz kılınmaz. Yıkamadan bedendeki pislik temizlenmez.

2. Namaz:
a. Kişi namaz kılarken meselâ: Hamuru hayvanın ulaşamayacağı bir yere kaldırmak üzere on zirâ (arşın) kadar yürüyebilir.
Sünnet: Bu bir çok ameldir, namazı bozar.
b. Namazın başında "Sübhaneke" okurken "ve teâlâ ceddüke" diyenin namazı bozulur. Keza bazı sûreler namazda okunmaz.
Sünnet: Bu kısmı okumak namazı bozmaz. Namazda her sûre okunabilir.
c. Bazıları namazda yeme ve içmeyi caiz görmüşlerdir.
Sünnet: Yemek içmek caiz değildir.
d. Bir kimse kadını çıplak olarak kucaklasa veya eliyle zekerini oynasa ve ucundan su gelse (mezi), namazına mani değildir.
Sünnet: Bu durumda abdest bozulur.
e. Öğle-ikindi, akşam-yatsı, namazlarını -mazeretsiz olarak- birleştirip kılmak caizdir. Mehdî'yi beklemek için dört namaz da birleştirilebilir.
Sünnet: Yolculuk vb. mazeretler olmadan namazları birleştirerek kılmak (cem'u's-salât) caiz değildir.97
f. Ticaret maksadıyla yapılan yolculukta kasr-ı salât (dört rek'atlı farzları iki rek'a kılmak) caiz değildir. Ancak Kâ'beye, Ravza'ya, Kûfe'ye ve Kerbelâ'ya (bazılarına göre imamların kabirlerine) varmak için yapılan yolculuklarda kısaltma yapılabilir.
Sünnet: Muayyen mesafeye (80-90 km.) yapılan yolculukta namazı kısaltarak kılmak (dört rekatlı farzı iki kılmak) caizdir.
g. İmam gâib bulunduğu müddetçe cuma kılınmaz.
Sünnet: Müslümanlar cemaat halinde ve emniyet içinde bulundukları müddetçe cuma kılınır.

3. Oruç:
a. Bazı Şîa mezheplerine göre suya dalmakla oruç bozulur. Erkeğe anüsünden zekeri idhal ile oruç bozulmaz; halbuki imamları bunun aksini söylemişlerdir.
Sünnet: Birinci durum orucu bozmaz. İkinci durum bozar.
b. Hayvanın derisi, ağaç kabuğu ve yaprağı gibi -yenmesi âdet olmayan- şeyleri yemek orucu bozmaz.
Sünnet: Bunları yemek orucu bozar.
c. Aşûrâ günü sabahtan ikindiye kadar oruç tutmak müstahabtır.

4. Zekât:
a. Külçe ve zinet şeklindeki altın ve gümüşten zekât ödenmez. Ancak bunlar geçer para olunca zekât gerekir.
Sünnet: Altın ve gümüş -para olsun olmasın- zekâta tabidir.
b. Nakit haline gelmedikçe ticârî eşya zekata tâbî değildir.
Sünnet: Ticarî eşyanın aynından veya değerinden zekâtı ödenecektir.
c. Zekât verilen kimse bilâhare zenginleşirse veren zekâtı geri alır.
Sünnet: Ehline verilen zekât geri alınmaz.

5. Hacc:
a. Yol masrafı ve dönünceye kadar ailesinin nafakasına sahip olan kimse, döndükten sonra bir ay ailesine bakacak fazla mala sahip değilse üzerine hacc farz değildir.
Sünnet: Böyle bir şart yoktur.
b) İhramlı iken av yapana ilk av için keffâret gerekir, sonrakilere gerekmez.
Sünnet: Her av için keffaret gereklidir.

6. Cihad:
a. Hz. Peygamber (sav), Hz. Ali, -Muaviye ile sulhundan önce- Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Mehdî ile beraber olanlar için cihad farzdır. Bu beş vaktin dışında cihad farz ve meşru değildir. Meşru olmayan cihadlarda alınan mal ganimet ve esir kadınlar cariye olmaz.
Sünnet: Cihad kıyamete kadar devam edecek olan bir ibadettir.

7. Nikâh ve alış-veriş:
a. Nikâh ve beyi' ancak Arapça kelimelerle yapılabilir.
Sünnet: Her millet kendi dili ile nikâh ve satış yapabilir.
b. Baba hayatta iken dede, çocuk üzerinde mâlî velâyet hakkına sahiptir.
Sünnet: Yakın velî varken uzağın hakkı yoktur.

8. Ticâret:
Ticârette mü'minin mü'mine kârlı satış yapması mekruhtur.
Sünnet: Meşrû bir satım akdinde kâr meşrûdur; mümine ve kâfire kârlı satış mekruh değildir.

9. Rehin:
Rehinde kabız (rehnedilen malı teslim almak) şart değildir. Rehin alan, maldan -eğer rehnedilen cariye ise birleşmek suretiyle ondan- istifade edebilir.
Sünnet: Rehinde kabız şarttır. Rehin maldan istifade edilemez.

10. Vedîa:
Bir kimse diğerinin gasbedilmiş malını emanet olarak alsa, kendisinden emanet aldığı gâsıb ölünce o malı inkâr etmesi gerekir.
Sünnet: Bu durumda emanet mal inkâr edilmez, varislere teslim edilir.

11. İcâre, hibe, sadaka, vakıf:
a) İcâre (kira akdi) ancak Arapça ile olur.
b) İmam Mehdî gaib bulunduğu müddetçe (yani bin yıldır) düşmanla savaş ve yol kesen eşkıyaya karşı yolları beklemek için tutulan kimseler ücrete hak kazanamazlar; çünkü bu müddet içinde cihad meşrû değildir.
c) Bağışlama ancak Arapça ile olur.
d) Cariyenin yalnızca fercini (onunla birleşmeyi) hibe caizdir.
e) Sadakadan caymak caizdir.
f) Cariyenin fercini vakfetmek caizdir. Mut'a yoluyla ondan istifade edenlerden alınan ücret vakfın olur.
Sünnet: Bu maddelerde geçen hükümler Sünnî fıkha aykırıdır.

12. Mut'a ve nikâh:
a) Kadına anüsünden (dübür) yaklaşmak caizdir.
Sünnet: Bu çirkin fiil haramdır.
b) Mut'a nikâhı caizdir. Kadın geçici bir zaman için bir ücret (mehir) mukabilinde nikâhlanır, müddet sona erince evlilik de biter.
Sünnet: Mut'a nikâhı caiz değildir.

13. Süt kardeşiliği:
Arka arkaya ve her biri doyurucu onbeş kere emmedikçe çocuk süt evlâdı olmaz; sütün hükümleri cereyan etmez.
Sünnet: Süt kardeşliği ve analığı için onbeş doyurucu ve peşipeşine emiş şart değildir.

14. Boşama:
a) Boşama Ancak arapça 'boşadım (tallaktuki)' demekle olur.
Sünnet: Arapça şart değildir.
b) İki şahit huzurunda yapılmayan boşama geçerli değildir.
Sünnet: Boşama şahit şartı yoktur.

15. Zıhar:
Zıhar yemini yapan (eşini anasına benzeten) köle azad etmek, iki ay oruç tutmak, altmış fakiri doyurmak şeklinde sıralanan keffareti (birisini) yerine getiremezse onsekiz gün oruç tutar.
Sünnet: 18 gün oruçlu bir keffaret yoktur.

16. Kazâ ve dâva:
a) Kadı'nın (hâkimin) hadler (şer'î cezalar) konusundaki hükmü, masum iman bulunmadığı müddetçe geçerli değildir.
Sünnet: Masum imam şart değildir.
b) Bir kimse düşmanına zina isnad eder de bunu şahitler ile isbat edemezse yemin ederek kazif (iftira) cezasından kurtulur.
Sünnet: Yemin ile kurtulamaz.
c) Büluğ çağına gelmemiş çocuğun kısas davasında şahitliği mûteberdir.
Sünnet: Mûteber değildir.

17. Av ve yiyecekler:
a) Ehl-i kitabın avladığı, Sünnîlerin ve keserken kıbleye dönmeyenlerin kestikleri yenmez.
Sünnet: Bunları yemek caizdir.
b) Eti yenmeyen hayvanlar ile boğazlanmadan ölen hayvanların sütü helâldir.
Sünnet: Haramdır.
c) İçine bazı pisliklerin karıştığı su ile yapılan ekmek yenir.
Sünnet: Yenmez.

18. Ferâiz:
a) Oğlun oğlu, dede varken varis olamaz.
Sünnet: Varis olur.
b) Zevce akara varis olmaz.
Sünnet: Olur.
c) Ölünün en büyük çocuğuna bazı şeyler verilir. (Kılıç, yüzük, mushaf...)
Sünnet: Verilemez; hepsi verenindir.
19. Cezalar:
a) Akıllı bir kadınla zina yapan mecnuna had (ceza) uygulanır.
Sünnet: Akıl hastası sorumlu değildir.
b) Gözsüz (âmâ) kimseye katlden dolayı kısas gerekmez.
Sünnet: Gerekir.
c) Aç bir kimse, kendisine yiyecek vermeyen kimseyi öldürüp yiyeceği alarak hayatını devam ettirir; öldürene kısas ve diyet gerekmez.
Sünnet: Öldüremez.

Sonuç:
Farklı ve ihtilaflı noktalara daha birçok örnekler vermek imkânı vardır. Ayrıca Şî'a fırkalarının kendi aralarında da bu mevzûlarda ittifak yoktur. Bazılarının Sünnîlerle ihtilafı daha çok, bazılarının ise daha azdır. Bizim bu özetlemeyi yapmaktan maksadımız ihtilâfı büyütmek, müslüman grupları birbirine düşürmek değildir. Ehl-i Sünnetin, iman hududu içinde olan bidat fırkalarına bakışı kardeşçedir. Onlar Sünnîlere düşmanca davranıp saldırmadıkça Sünnîler de saldırmaz.
Daha ileri derecede birlik ve beraberlik ise ancak iki cemaatin ulemâsı arasında, iyiniyete ve ilme dayalı görüşmeler, tartışmalar ve anlaşmalar sonunda gerçekleşebilir. Bizim de temennimiz bundan ibarettir.



89. Nesil dergisinde neşredilmek üzere yazılmış idi.
90. İsrâ: 17/36.
91. Zümer: 39/17-18.
92. İran Şiîliği de İmamiyyenin bir kolu olan Câferiyye olup, İsnâ-aşeriyye'ye dahildir.
93. Muhtasar daha önce 1315'te Hindistan'da tabedilmiştir.
94. Son asır İran müctehidlerinden Âlü Kâşifi'l-¼ıta, tahrif iddialarının varlığını, bu konuda rivâyetlerin bulunduğunu kabul etmekle beraber bu iddiayı reddediyor ve "müslümanların elindeki Kur'ân Allah'ın inzâl ettiği Kur'ân'dır. Onda tahrif ve eksiklik yoktur" diyor. Bkz., Aslu'ş-Şiâ, 14 bs., s. 101. Buna göre tahrif iddiasının bütün Şîa'da değil, bazı müfrit gruplarda bulunduğunu kaydetmek gerekiyor.
95. Âlü Kâşifi'l-¼ıta, hadîsin muteber olabilmesi için şu râviler zincirinden geçmesinin şart olduğunu kaydediyor: Sâdık-Bâkır-Zeynelâbidin-Hüseyn-Ali-Resûlullâh (sav); age., s. 115.
* Şî'a'da Fıkıh Usûlü konusunda geniş bilgi için
96. "Sünnet ehline göre" ifadesini çok kullanacağımız için "Sünnet" şeklinde kısaltıyoruz.
97. Hanefîlere göre hacc esnasında, Arafat ve Müzdelife'de yapılan hariç başka yerde namaz vakitlerini cem etmek (birleştirerek kılmak) caiz değildir.



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Başlık
Sonraki Başlık
İçindekiler
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Başlık Sonraki Başlık İçindekiler