HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


Günümüzde Fıkıh
Giriş:
Fıkıh, lûgat mânâsına uygun olarak, "İslâm'ın ana kaynaklarını; yani Kitabullah ve Sünnet-i Resûlullah'ı (sav) ferd ve cemiyet olarak insan hayatına tatbik etmek üzere anlamaktır"; ictihad ise bu anlayışa varabilmek için sarfedilen çabayı ifade eder. Başlangıçta fıkıh; tefsir, hadîs, akâid gibi İslâmî ilimler ile bir bütün teşkil ederken önce hadîsten, müctehid imamlar devrinden itibaren de akaidden ayrılarak müstakil bir ilim dalı olmuştur. Fıkhı, usûl ve fürû olmak üzere iki ana dala ayırmak mümkündür. Usûl (usûl-i fıkh) fıkhın kaynakları ile bu kaynaklardan hüküm çıkarma metodları ve çıkarılan hükümlerin özelliklerinden bahseder. Fürû ise mezkûr usûle dayanılarak ortaya konan dinî talimat ve amelî hükümlerden ibaret olup, hukuk yanında ibâdetleri de ihtivâ etmektedir.

A. Fıkhın Tedvîni:
Fıkhın, usûl ve fürûu ile diğer ilimlerden ayrılarak kitaplara geçilmesi Resûlullah (sav) ve sahabe devrinden sonra başlamıştır. Daha önceleri âlimler ibâdet ve hukuk ile alâkalı hüküm ve bilgiyi doğrudan kaynaklardan alıyor ve tatbik ediyorlar; âlim olmayanlar ise bilenlerden sorarak ihtiyaçlarına cevap alıyorlardı. Tâbiûn devrinden itibaren ortaya çıkan şu sebepler tedvîne yönelmeyi gerektirdi:
1. İslâm ile müşerref olan çeşitli milletlere mensup çok sayıda müslümanların her yerde ve her zaman soracak âlimi bulamama ihtimali (bu sebep daha ziyade sonraki devirlere aittir).
2. Fıkıh tedrîsatı ve talebe yetiştirme faaliyetlerinin tabiî olarak tedvîne yol açması.
3. Fıkıh medreseleri ve mezhebleri teşekkül ettikten sonra taraflar arasında yapılan münakaşa ve yazışmalar.
4. Kazâ (adalet tevzîi) ve iftâ faaliyetlerinin derli toplu, önceden muhtevâsı bilinen, kolay anlaşılabilen kitaplara ihtiyaç göstermesi.
5. Hadîslerin teşvikine uyarak âlimlerin geride eser bırakmak suretiyle amel defterini açık tutma arzuları...
Bu ve benzeri sebeplerle İslâm müçtehidleri tâbîûn devrinden itibaren fıkhın tedvînine yönelmiş, farklı metod ve muhtevâlarda eserler vücuda getirmişlerdir. İbnü'n-Nedîm'in Fihrist'ine göre tâbiûn devrinde tedvîn edilmiş fıkıh kitapları birden fazla ise de bu devirden zamanımıza kadar gelmiş tek eser, İmam Zeyd b. Ali'ye nisbet edilen el-Mecmû fi'l-fıkh isimli fıkıh kitabıdır.
Bağdat merkezli Abbâsîler devri 750-1258 tarihleri arasında 508 yıl sürmüştür. Bu sürenin takrîben hicri 132-350 arasındaki 200 yıllık devresi fıkhın tedvîn edildiği ve inkişâf ettiği, mezheb sahibi, büyük müctehidlerin yetiştiği devredir. İslâm nesilleri bakımında da tâbiûn ve etbâu't-tâbiîn nesillerini ihtivâ etmektedir. Bu devrede hızlanan tedvîn hareketini Süyûtî, Târîhu'l-hulefâ adlı eserinin 261. sayfasında -Zehebî'den naklen- şöyle tasvîr ediyor: "Bu asırda İslâm âlimleri hadîs, fıkıh ve tefsirin tedvînine başladılar. Bu cümleden olarak İbn Cüreyc Mekke'de, Mâlik -Muvatta'ını- Medine'de, Evzâî Şam'da, İbn Ebî-Arûbe, Hammad b. Seleme ve benzerleri Basra'da, Ma'mer Yemen'de, Süfyan-ı Sevrî Kûfe'de toplayıp tertip ederek yazdılar (tedvîn, tasnif). İbn İshak Meğâzî'yi yazdı, Ebû Hanîfe fıkh ve re'yini tasnif etti. Biraz sonra Hüşeym, el-Leys, İbn Lehî'a; sonra İbnü'l-Mübârek, Ebu Yusuf, İbn Vehb yazdılar. Böylece ilimlerin derlenip tertip edilerek yazılması çoğaldı; Arapça lûgat, tarih ve destanlar da tedvîn edilerek yazıldı. Bundan önceki asırda âlimler ya hâfızalarından nakledip söylüyorlar, yahut da tertipsiz fakat mevsuk sahifelerden naklediyorlardı."
İmam Mâlik'in, hadîslerle beraber sahâbe ve tâbiûn fetvâlarını ve kendi reylerini de ihtivâ eden Muvatta'ı, İmam Muhammed'in el-Mebsut, el-Asâr, es-Siyer, el-Câmî' gibi kitapları, Ebû Yusuf'un el-Harâc'ı, İmam Şâfiî'nin el-Umm külliyatı ve er-Risâle'si günümüze kadar gelmiş ilk eserler arasında yer almaktadır.
Sonraki fıkıh kitaplarına da örneklik eden bu kitaplarda takip edilen metod: Bir mevzû (kitâb, bâb, fasıl) içine giren meseleleri biraraya getirmek; Kitab ve Sünnetten delillerini zikretmek, muhalif görüşlere temas ederek bunları çürütmektir. Meseleci (akzuistik) metod takip edilmiştir. "Bir mevzûu ile alâkalı nazarî ve umumî kaideleri tesbit etmek, bunları yazdıktan sonra şümûlüne giren ve zikredilmesi gereken meseleleri sıralamak" gibi bir metod takib edilmemiştir. Gerçi aynı asırda "fıkıh usûlü" ilmi de tedvîn edilmiştir; fakat bu ilmin de mevzûu umumî hukuk kaideleri, nazariye ve prensipleri değil, daha ziyade fıkhın kaynakları, ictihad metodu ve hukukun felsefesidir. Sonraki asırlarda "kavâid" ismiyle bazı çalışmalar yapılmış, fakat bunlar üzerinden yürünmemiş, fıkıh kitapları ilk metodu devam ettirmiştir.
Fıkıh kitaplarında mezkûr "meseleci metod"un takibi, hadîs ve âsâr ile fıkhın; yani bunlardan çıkarılan hükümlerin paralel yürütülmesinden neş'et etmiştir. Herhangi bir mevzû tedvîn edilirken ilgili hadîsler ile sahâbe ve tâbiûn fetvâları tesbit ediliyor, bunlardan çıkan neticeler ile kitabı yazan müctehidin reyleri birlikte yazılıyordu. Dolayısıyla meseleler teker teker ele alınıyor, tasavvur ediliyor ve hükümleri ayrı ayrı açıklanıyordu. Şüphesiz müçtehidler, hükümleri sıralarken bazı prensip ve esaslara dayanıyorlardı, fakat bunu fıkıh kitaplarında zikretmiyorlardı.
Eser ekolünün hüküm vermek, ictihad etmek için hâdisenin vukû bulmasını, meselenin doğmasını beklemesi de bu neticede âmil olmuştur.
Fukahâ arasındaki görüş ayrılıkları ve bunlarla alâkalı münâkaşalar, mübahaseler tedvînden çok önce meydana gelmiştir. Bu ihtilâfın tedvîne akseden neticelerinden birisi, daha başlangıçta reddiye ve münâkaşa tarzında kitapların yazılması, ikincisi de fıkıh usûlü ilminin doğmasını hazırlamasıdır. Müctehid imamlar, münâkaşa ve mübahaselerini dağınıklıktan kurtarmak, bir temele oturtmak, ictihad metodlarını tesbit etmek için bazı kaideler ve prensipler va'zetmişler, bunların mecmûu fıkıh usûlünü meydana getirmiştir.
Ebû Yusuf ve Muhammed'in bu mevzûuda da kitap yazdığı söylenmişse de zamanımıza intikal etmemiştir. Bugün elimizde bulunan ilk usûl kitabı İmam Şâfiî'nin er-Risâle'sidir. Çok kıymetli bilgi ve haberler ihtiva eden bu eserin önemli mevzû ve bölümleri şunlardır: Kur'ân ve onun hükmü açıklama metodu, nâsih-mensûh, haber-i vâhid, kıyas, istihsan, sünnet ve Kur'ân ile münâsebeti, hadîslerin gizli kusurları (ilel), icmâ, ictihad ve ihtilâf.

B. Fıkıh kitaplarının nevîleri:
Mutlak ve müstakil müctehidlerden mukallid fıkıhçılara kadar çeşitli ilim derecelerinde yer alan âlimlerin, geride bıraktığımız ondört asır içinde yaptıkları ilmî çalışmalar ve İslâm kütüphanesine hediye ettikleri eserlerin yalnızca isimleri ciltler tutacak kadar bereketli ve zengindir. Bunları sıralamak hem imkânsız, hem de gereksiz olduğundan fıkıh çerçevesi içinde telif edilen eserlerin nevilerini bazı örneklerle sunmak istiyoruz.

1. Fıkıh Usûlü:
Mahiyeti ve ilk örneğini yukarıda kaydettiğimiz bu dalda Kelâmcı, Fıkıhçı ve karma metodla sayısız eser verilmiştir.
Fukahâ metoduna göre yazılmış eserler arasında Ebû Bekr Râzî el-Cessâs (v. 370/980), Alî b. Muhammed el-Bezdevî (v. 483/1090)'nin eserleri başkalarına kaynak olmuştur.
Kelâmcılar metoduna göre; yâni usûlden ve prensipten hareketle neticeye (fürûa) varan bir usûl ile yazılan kaynak eserler arasında İmamû'l-Harameyn el-Cüveynî (v. 478/1085)'nin el-Bürhân, Gazzâlî'nin (v. 505/1111) el-Müstasfâ, Ebû'l-Hüseyn el-Basrî (v. 413/1022)'nin el-Mu'temed'ini örnek olarak zikredebiliriz.
İbn Hümâm'ın (v. 861/1457) et-Tahrîr'i ve Molla Hüsrev'in (v. 885/1480) el-Mir'at'ı karma metodla yazılmış usûl kitaplarıdır.

2. Fürû Kitapları:
Tahâretten (dinî temizlik) başlayarak "kitâb" ismi verilen bölümler içinde ibâdetleri ve bütün dallarıyla hukuk konularını ihtivâ eden kitaplara fürû kitapları denilmiştir. Bunları da kendi aralarında şöyle çeşitlendirmek mümkündür:
a) Tek mezhebin hükümlerini delilsiz ihtivâ eden kitaplar; Kudûrî'nin (v. 428/1037) el-Muhtasar'ı gibi.
b) Tek mezhebin hükümlerini delilli olarak içine alan kitaplar; Merginânî'nin (v. 593/1197) el-Hidâye'si gibi.
c) Birden fazla mezhebin fıkhını delilsiz ihtivâ eden kitaplar; muâsır eserlerden el-Fıkhu ale'l-mezâhibi'l-erbaa ve Istılâhât-ı Fıkhiyye Kamusu gibi.
d) Birden fazla mezhebin fıkhını delilli fakat tercihsiz zikreden kitaplar; İbn Rüşd el-Hafîd'in (v. 595/1199) Bidâyetü'l-müctehid nihâyetu'l-muktesid isimli eseri gibi.
e) Birden fazla mezhebin fıkhını müellifin mensup bulunduğu mezhebini tercih ve isâbetini isbât ederek ihtivâ eden eserler; İbn Kudâme'nin (v. 620/1223) el-Muğnî'si gibi.
f) Birden fazla mezhebin fıkhını mezhebe göre değil de hükmün deliline bakarak tercih metodu ile yazılmış eserler: İbn Teymiyye'nin, İbn Kayyim'in, Şevkânî'nin, Sıddık Hasen Han'ın, Şah Veliyullah'ın, Seyyid Sâbık'ın eserleri gibi.

3. Fetvâ Kitapları:
Bunların fürû kitaplarından farkı, sual-cevap tarzında yazılmış olmaları ve daha ziyâde müellifin yaşadığı devirdeki meselelere yönelmiş bulunmalarıdır. Ebûssuûd'un Fetâvâ'sı gibi.

4. Hikmet-i Teşrî Kitapları:
Fıkhın felsefesini yapan, hükümlerin hikmet, sebep, fayda ve sâiklerinden bahseden eserler, fürû kitaplarının bazıları yer yer hikmet-i teşrî'e temas ederler; müstakil olarak bu maksatla yazılmış eserler de vardır. Şah Veliyullah'ın (v. 1176/1762) Hüccetulahi'l-bâliğâ'sı bu nev'in şaheseridir.

5. Siyâset-i Şer'iyye ve Ahkâm-ı Sultâniyye:
Bugün anayasa denilen hukuk dalına giren bazı konularla amme nizamını yakından ilgilendiren ceza hükümleri, tüccar, esnaf ve işçi disiplini ile ilgili bazı hükümleri ihtivâ eden kitaplar ayrıca telif edilmiş ve yukarıdaki isimlerle anılmıştır. İbn Teymiyye, Mâverdî, Ebû Ya'lâ el-Ferrâ gibi zevâtın kitapları bu nev'in meşhur örnekleridir.

6. Ferâiz:
Miras hukukundan bahseden ve fıkıh kitaplarının bir bölümünü teşkil eden ferâiz kitapları, tatbikatta kolaylık sağlamak üzere ayrı kitaplara da konu teşkil etmiştir. Siracuddîn es-Secâvendî'nin (vefatı 6/ 12. asır) es-Sirâciyye'si, M. Es'âd Seydîşehrî'nin Ferâidu'l-ferâiz'i, biri eski, diğeri yeni iki örnektir.

7. Edebu'l-kâdi:
Kadılar (hâkimler) için yazılmış bir nevî muhakeme usûlü el kitaplarıdır; Tarablûsî'nin (v. 844/1440) Muînu'l-hükkâm'ı gibi.

8. el-Eşbâh ve'n-nezâir, el-Furûk, el-Kavâ'id:
Bu isimleri taşıyan ve "Fıkıh" umûmî çerçevesi içinde yer alan eserler, arasındaki küçük farklar bir yana umûmî prensipler, nazariye ve kaideleri tesbit ederek bunlara giren ve girmeyen meseleler, hükümler; bu meseleler arasındaki benzerlik ve farklılıklar üzerinde dururlar. Bugünkü hukuk doğmatiği ve umûmî nazariyelerin yıllarca önce atılmış temelleri ve açılmış kapılarını bu kitaplarda görmek mümkündür; bazı örnekler:
Karâfî (v. 864/1285), Envâru'l-buruk fi envâi'l-furuk.
İbn Nüceym (v. 970/1563), el-Eşbâh ve ve'n-nezair.
İbn Receb (v. 975/1393), el-Kavâ'id.
İbn Teymiyye, el-Kavâ'id.

9. Hilaf ve İhtilâf:
Müctehidler ve mezhepleri arasındaki görüş farklarını, bunların sebeplerini, örneklerini, delillerini çeşitli metodlarla inceleyen kitaplar ayrı bir nevî teşkil ederler ve mukayeseli hukuk dalını andırırlar. İmam Ebû Yusuf'un er-Reddu alâ siyeri'l-Evzâ'î, İhtilâfu Ebî Hanîfe ve'bni Ebî-Leylâ isimli eserleri; Taberî'nin İhtilâfu'l-fukahâ'sı, Şa'rânî'nin el-Mizân'ı burada örnek olarak hatırlanabilir.
Bu nevîler dışında vakıf, hiyel (kaide ve hükümlerin boşluklarından veya çeşitli delâletlerden faydalanarak mükelleflere çıkış yolları gösteren kitaplar), şurût (noterlik kaideleri ve resmî kayıt usûlü), tabakat (hukukçuların biyografisi)... konularında da müstakil eserler yazılmıştır.

C. Tatbikat ve Kanunlaştırma:
İslâm'ın ana kaynakları en büyük ve en mükemmel hukuk nizamını tesis için gerekli malzemeyi fazlasıyla ihtivâ etmektedir. İlmî ve nazarî bakımdan ilk dört asırda İslâm hukuk âlimleri zamanlarının ihtiyaçlarını aşan, asırların ötesine cevap veren çalışmalar yapmış, eserler ortaya koymuşlar, sonraki asırlarda gelen ulemâ da bunları işlemiş, pratikleştirmişlerdir. Yukarıda, deryâdan bir avuç misâli verdiğimiz örnekler bu hususu ortaya koymaktadır. Ancak tatbikat sahasına bakıldığı zaman aynı mükemmeliyet ve parlaklığı görmek mümkün olmamaktadır. Râşid Halifeler devri sonuna kadar İslâm hukuk nizamının eksiksiz uygulandığında şüphe yoktur. Emevîler devrinden itibaren daha ziyâde amme hukuku ve özellikle esas teşkilât sahasında sapmalar başlamış, diğer İslâm devletleri ve devirlerinde de bu durum değişmemiştir. Osmanlıların son zamanlarında 1869-76 yılları arasında Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye ile kanunlaştırma hareketi başlamış, bu hareketle birlikte husûsî hukuk sahasında da İslâm hukuk nizamından ayrılmalar, yabancı hukuklardan iktibaslar vuku bulmuştur. I. ve II. Dünya Savaşları dünya haritasında değişiklikler meydana getirmiş, bugün müstakil İslâm ülkesi sayısı kırkı aşmıştır. Hukuk nizamı ve uygulaması açısından bakıldığı zaman bu ülkeleri üç gruba ayırmak mümkündür:
1. İslâm hukuk nizamından tamamen ayrılarak, Batı menşeli hukuk ve kanunları benimseyen devletler; Türkiye gibi.
2. Karma bir yol takib ederek daha ziyâde aile, miras, şahıs gibi husûsî hukuk sahasında İslâm'ı, diğer sahalarda başka hukukları uygulayan devletler; İslâm ülkelerinin çoğu böyledir.
3. Bütünüyle İslâm hukuk nizamını benimseyen, bunu uygulayan ve kanunlaştırmaya çalışan devletler. Suudi Arabistan ve Pakistan'ı bu gayret içinde görüyoruz.
Son yıllarda diğer bazı İslâm ülkelerinde de İslâm hukuk nizamını bütünüyle uygulama, kanunları buna göre yeniden yapma temâyülü ve çalışmaları görülmektedir.

D. Batı'da İslâm Hukuku:
Batı'nın müslüman Doğu ile en önemli teması Endülüs İslâm Devleti ile başlamıştır. Koyu bir din taassubu içinde bulunan Ortaçağ Hıristiyan Batı'sı İslâm'ı hazmedememiş, ilk fırsatta Endülüs'ten kendilerine sunulan hidâyet iksirini reddettiği gibi dünyadan İslâm'ın kökünü kazımak için Haçlı Seferleri düzenlemiştir. İşte ne yazıktır ki Batı'nın İslâm Doğu'ya bakışında asırlar boyu bu zihniyet (haçlı zihniyeti, hilâl-salib çatışması) müessir olmuş, yâni Batılı İslâm'ı ve onun müesseselerini değerlendirirken tarafsız olamamıştır. İlmîlik kisvesi altında İslâm'ın Peygamberine (sav), kitabına, sünnet kaynağına, getirdiği düzene ağır hücûmlarda bulunulmuştur. Nihayet politik, ekonomik ve teknik gelişmelerin yardımıyla Batı, Doğu'yu istilâ edince onu sülük gibi emmeye, sömürmeye başlamış, bundan sonraki davranışında da müstemleke zihniyeti hâkim olmuş, asırlar boyu sömürmek ve daha rahat, daha iyi sömürmek için İslâm millet, ülke ve müesseselerini inceleme yolunu tutmuşlardır.
Şüphesiz bu umûmî gidişin istisnaları vardır; Batı'da da hasbî ilim adamları ve müesseseleri bulunabilir. Ancak asırlar boyu genel olarak Batı'nın Doğu'ya bakışında "haçlılık ve müstemlekecilik" zihniyetlerinin hâkim olduğu bir gerçektir.
Batı'da fıkıh sahasındaki çalışmaları üç grupta ele alabiliriz.

1. Tercüme, neşir ve telifler:
Kur'ân-ı Kerîm ve Buharî gibi kaynakların birçok tercümesi yanında ilk tedvin devrinden zamanımıza kadar yazılmış birçok kitap kısmen veya bütünüyle yabancı dillere çevrilmiş, bazılarının ilmî neşirleri yapılmıştır; bazı örnekler:
el-Muvatta, Şeybânî rivâyeti F. Peltier tarafından kısmen tercüme edilmiştir; Le Livre des ventes du Mauvatta da Mâlik b. Anas, Cezayir, 1911.
el-Müdevvene; G. H. Bousquet tarafından bir muhtevâ anahtarı hazırlanmış, ayrıca el-Habs bölümü tercüme edilmiştir.
İmam Muhammed'in el-Asl'ı ve el-Câmi'u's-sağir'i kısmen çevrilmiştir.
Şâfiî, er-Risâle, çev. M. Khadduri, Treatise on Moslem Jurisprudence, Baltimore, 1961.
Taberî, İhtilâfu'l-fukahâ, bize kadar ulaşan iki parçası neşredilmiştir.
İmam Zeyd, Mecmû'u'l-fıkıh, kısmen çev. G. H. Bouskuet ve J. Berque, Recueil de la loi musulmane, Cezayir, 1941.
Mâverdî, el-Ahkâmu's-sultâniyye, çev. E. Fagnan, Les Statuts gouvernementau, Cezayir, 1915.
İbn Teymiyye, es-Siyâsetu'ş-şer'iyye, çev. H. Laoust, Le Traite du droit public d'Ibn Taimiya, Beyrut, 1948.
Kudûrî, el-Muhtasar, kısmen Fransızca'ya çevrilmiştir. G. H. Bousquet ve Le Bercher, Paris, 1952.
Merginânî, el-Hidâye, Mahbubî şerhi Ch. Hamilton tarafından İngilizce'ye çevrilmiş ve dört cilt olarak neşredilmiştir.
Halebî'nin Multeka'l-ebhur'u, el-Kayravânî'nin Risâle'si, Halil b. İshak'ın Muhtasar'ı, Ebû Şücâ'ın Takrib'i, Nevevî'nin Minhâc'ı, Mecelle gibi daha birçok kitabı bu listeye eklemek mümkündür.
Telif eserlerin başında bir heyetin hazırladığı İslâm Ansiklopedisi'ni zikredebiliriz.
Ayrıca J. Schacht, Goldziher, L. Milliot, H. Laoust, G. H. Bousquet, J. Snouck Hurgronje gibi birçok müellifin daha ziyâde üç dilde (Fransızca, İngilizce, Almanca) telifleri vardır.

2. Tedrîs:
Amerika ve Avrupa'da birçok üniversitede İslâm hukuku kürsüleri vardır; buralarda hem İslâm hukuku tedris edilmekte, hem de lisansüstü çalışmalar yapılmaktadır.

3. İlmî Kongre ve Konferanslar:
Son 50 yıl içinde, İslâm dünyasından delegelerin de katıldığı ilmî kongre ve konferanslarda İslâm hukukunun birçok problem ve müessesesi ele alınmış, tartışılmış, alınan sonuçlar neşredilmiştir.

Sonuç:
Hira mağarasında, 14 asır önce "oku" emriyle başlayan vahyin ışığı altında filizlenip gelişen İslâm hukuku ictihad devirlerinde (ilk üç asır) tekâmülün zirvesine ulaşmış, sonraki devirlerde de işlenerek büyük bir ilim hazinesi vücuda getirilmiştir. Onu, hayatın yeni ihtiyaçlarına cevap verecek üslûb ve sistem içinde Doğu'ya ve Batı'ya sunmak herkesten önce bu nimete sahib olan ve bu hazinenin üzerinde oturan müslümanlara düşmektedir.*



* Fıkıh hakkında daha geniş bilgi için TDV. İslâm Ansiklopedisindeki "Fıkıh" maddemize bakılabilir.



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Başlık
Sonraki Başlık
İçindekiler
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Başlık Sonraki Başlık İçindekiler