HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


Din Eğitimi

Geçtiğimiz haftanın dört gününü Konya'da geçirdim. Seydişehir'de "Değişen Dünya'da Müslümanların Sorumlulukları" konulu bir konferans verdim, Konya'da özel toplantılarda sohbetler yaptık ve Pazar akşamı da, tarafımdan yönetilen Din Eğitimi konusunda bir panel gerçekleştirildi. İmam Hatip Okulları 51 yıl önce, 1951 de açılmıştı, hala bu okullara bağlı bulunan ve hala -haklı olarak- onlardan çok şey bekleyen ilgililerin (dernek, vakıf) tertip ettikleri bu faaliyetler oldukça iyi geçti, yararlı oldu.
Hepsi müslüman olan çeşitli kavim ve kabilelerin, hanedanların önemli katkılarıyla doğan, gelişen, dünyayı değiştiren İslam medeniyeti, İslam ümmeti, müslüman kimliği üzerinde konuşulurken bu büyük varlığa sahip çıkan, kendisini onun bir parçası olarak gören bütün guruplar "İslam" unsuru üzerinde birleşiyorlar; bu unsurun vazgeçilmezliği, bugün de kurtuluşumuzun ona bağlı olduğu konusunda itirazları olmuyor; yalnızca onu nasıl yeniden hayatımızın mihveri ve rehberi yapabileceğimiz konusu tartışılıyor. Sıra vahiy merkezli İslam kültür ve medeniyetini gerçekleştiren guruplara ve buna bağlı olarak da müslüman kimliğinin diğer unsurlarına geldiğinde hassasiyetler, alınganlıklar, sen ben davaları başlıyor. Böyle bir alınganlık üzerine yaptığım açıklamayı sütunuma da taşımak istiyorum.
Paneli açış konuşmamda "Yeterli din eğitimi, müslüman-Türk kimliğimizi ve öz değerlerimizi koruyabilmemiz için olmazsa olmaz bir faaliyettir" mealinde bir söz söyledim. Kürsüye, acil açıklama isteyen, "Biz burada en az 60 kişiyiz ve müslümanız, ama Türk değiliz, niçin İslam ile yetinmiyor da bir de Türk diyorsun..." anlamında bir yazı geldi. Ben de hemen şu mealde bir açıklama yaptım:
Allah Teâlâ insanı bir erkekle bir dişiden (aynı kökten, aynı cins varlıktan) yarattığını, buna rağmen insanoğlunun dilini ve rengini farklı kıldığını, onları çeşitli sosyal (tarih boyunca klan, kabile, kavim, millet gibi) guruplara ayırdığını, kendi katında değerli olmayı "dile, renge, kavim, kabile ve soya..." değil, "takvâ"ya bağlı kıldığını bildiriyor. Takvâ ise insanın kendini bilmesi, sorumluluğunun şuurunda olması, iman, ibadet, ahlak ve güzel davranışlarla bu sorumluluğu yerine getirmesidir. Fert ve guruplar ne kadar takvâlı ise o kadar değerlidir. Bir müslüman değeri takvâya değil de etnik aidiyete bağlarsa bu ilâhî ölçüyü tanımamış, yoldan çıkmış olur. Bu mânada bir ırkçılıkla uzaktan yakından bir ilgimiz olamaz. Dini gerçek ve şahsi inancımız bundan ibaret olduğu halde "müslüman-Türk" ifadesini kullanmış olmamızın sebepleri vardır:
1. Paneli Türkiye'de yapıyoruz ve burada din eğitiminin niçin gerekli olduğunu konuşuyouz. Müslüman Türk'ün din eğitimi yoluyla kimliğini ve değerlerini korumasının müslüman Kürt'e bir zararı olmaz; tam aksine, aşağıda temas edeceğim ortaklıklar sebebiyle onun için de yararlı olur.
2. Türkiye'de yaşayan bütün müslümanlar, hangi etnik guruptan olurlarsa olsunlar, bir kavim, bir ırk olarak değilse de "bir üst kültür olarak" Türktürler; Anadolu Selçuklu'sunu ve Osmanlı'yı göz önüne alsak bin yıldır Türkler tarafından idare edilmektedirler. Kendi dillerinden başka bir de Türkçe konuşmaktadırlar, kültür ve medeniyetimizin yapı taşları olan ilmi ve edebi eserler Kürtçe, Çerkezce, Lazca... değil, Arapça, Farsça ve belli bir zamandan sonra daha ziyade Türkçe ile yazılmıştır. Bugün bir müslüman Türk kadar, bir müslüman Kürt de Türkçe'siz kendi kimliğini korumakta pek çok problem yaşayabilecektir.
3. Birçok yerde ve özellikle Balkanlarda Türklükle müslümanlık o kadar içiçe geçmiştir ki, orada Türk demek "müslüman demektir, "Ben boşnağım ve Türküm" diyen bir müslüman, "Ben boşnak müslümanım" demiş olmaktadır.
4. Türkler 9. yüzyıldan itibaren büyük guruplar halinde müslüman olduktan sonra eski kavmî özelliklerini, kültürlerini, İslam'ın süzgecinden geçirmişler, meşruiyet ve değerin ölçüsü İslam ve ona uygunluk olmuştur. Tanzimat'tan itibaren başlayan değişim ve Cumhuriyetle gelen kırılmaya kadar da bu böyle devam etmiştir. İslam'ın sosyal hayattan dışlanmasından sonra yaşananlar, bizim kimliğimizin yalnızca dini unsurunu (İslam'ı) değil, onunla içiçe olduğu için Türklük unsurunu da zaafa uğratmıştır.
5. Türkiye'de yaşayan ve kendisini Türklük'ten başka bir etnik guruba dahil bilen bir müslümanın, bir üst kimlik olan Türklükle bir ihtilafı olmamalıdır. Bir etnik aidiyet olan Türklüğe gelince, bu unsur da diğer müslüman etnik aidiyet unsurlarıyla yoldaş ve kardeştir; tarihte yoldaş, dinde kardeş; aralarındaki ilişki de "yoldaş ve kardeş ilişkisi" olmalıdır.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Makale
Sonraki Makale
İçindekiler
Tarihe Göre:
Önceki Makale
Sonraki Makale
Makale Listesi
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Makale Sonraki Makale İçindekiler Tarihe Göre: Önceki Makale Sonraki Makale Makale Listesi