HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


İslam ve reform

İslam'ın yeniden şekillendirilmesini, çağdaş düşünce, hayat tarzı ve taleplere göre değiştirilmesini, bu manada çağa uydurulmasını (yani İslam'da reform) isteyenler, dini yaşadıkları, yaşarken bazı güçlükler ve çıkmazlarla karşılaştıkları, bunları aşamadıkları, aşamadıkları için de -insanlığın içine düştüğü rezilliklerde değil- fazilet yarışında geri kaldıkları için; bütün bunlar olduğu için istemiyorlar; İslam dışı hayatlarını yaşarken müslümanca yaşayanlardan rahatsız oldukları, onlardan elde etmek istediklerini kolayca elde edemedikleri ve buna da kısmen din mani olduğu için reform istiyorlar.

İslam'da reform isteyenlerin din, dindar ve reform kavramları ile ilgili anlayışları da ilgi çekici ve çelişkili. Mesela köşe yazarı bir öğretim üyesinin şu sözlerine bakalım: "Dinde reform hem olur, hem olmaz! Bu, biraz da dini ve reformu nasıl tanımladığınıza bağlıdır. Dini, teolojik düzeyde ve İslam'da olduğu gibi Tanrı'nın kelamı olarak alırsanız reform olmaz. Böyle bir şeyi tartışmak bile abestir. Ama dini sosyolojik bir olgu olarak ele alırsanız, kutsal metinleri Tanrı'nın kelamı olarak görmezseniz, reform mümkündür."

Bu yaklaşımda dini tanımlayan ve bir tanıma göre reformun mümkün olduğunu söyleyen (sözde) ilim adamı, dine dışarıdan bakarken onu yaşayanları unutuyor, kale almıyor, planın içine sokmuyor. Evet dini Allah'ın vahyi değil, insanların ortaya koyduğu/uydurduğu sosyal bir olgu" olarak görenler, böyle tanımlayanlar vardır, ama bunların dini yoktur; yani bunlar, tanımladıkları manada bir dine de mensup ve onunla amil (hayatlarında uygulayan) değillerdir. Müminlerin yaşadıkları din hakkında ahkâm kesmekte, olmayacak teklifler ileri sürmektedirler.

Niçin olmayacak teklifler?

Çünkü dine inanan ve onu yaşayanlar, onsuz hayatı anlamsız bulanların dinleri -istisnasız olarak- beşer üstü (kutsal) bir kaynağa dayanır; İslam'da ise bu kaynak Allah'tır; peygamber bile değildir. Peygamber, sünnet yoluyla da olsa kendiliğinden bir din hükmü koyamaz, Allah'tan bir şekilde alıp tebliğ eder ve açıklar. Şu halde, reform isteyen ama ne dediğini bilmeyen yazarın tanımladığı, kaynağı bakımından da "sosyal ve beşeri" olan din, yaşanan ve özellikle adına semavi, ilahi denen dinler arasında mevcut değildir ve dünyada yaşayan ve bir dine inanan insanların tamamına yakını da işte bu "kutsal kaynaktan gelen" dine inanırlar. Birileri kalkıp bu dinin tanımını değiştirirse, "siz buna ilâhî diyorsunuz ama o beşerîdir, insanlar tarafından var edilmiştir, siz de insansınız, onu dilediğiniz gibi değiştirebilirsiniz" derlerse dindarların onlara karşı tepkileri şunlar olabilir: Şiddet gösterirler, tekfir ederler (dinlerine inanmadığını, kâfir olduğunu söylerler), techil ederler (sen dini bilmiyorsun, cahilsin, hariçten gazel okuyorsun derler)...

Yazarın "vahye dayalı (Allah'ın kelamı olan) dinlerde reform olmaz" şeklindeki hükmü doğru olmakla beraber bunun manası, bu dinlerde hiçbir değişiklik yapılamaz, tarih içinde nasıl şekillenmiş ve uygulanmış ise öyle devam eder demek değildir; bu mana kastediliyorsa hüküm yanlıştır. "Dinin değişmezleri vardır, onları değiştiren reform yapılamaz" manası kastediliyorsa hüküm doğrudur.

İslam'da reform yoktur, ama tecdid ve ictihad vardır; dinimizin asırlara cevap vermesini bu iki kurum ve faaliyet sağlar. Tecdid "dinde beşer tarafından bozulan, saptırılan, batıl olan ile değiştirilen kısımları ayıklar, dini özüne, saf haline döndürür". İctihad ise vahyi hayata uygulayanların yaptıkları yorumları, müminlerin yeni hayatlarına ve bu hayatın meşru ihtiyaçlarına bakarak yeniler, değiştirir, yeni yorumlar ve uygulama şekilleri ortaya koyar. Dine ait kuralda bir eskime, hayatla çelişme olmadığı halde "normal ve iyi" olmayan değişim bir vakıa haline gelebilir (cemiyette İslam'a göre bir bozulma olabilir). Böyle durumlarda ve müminlerin de kaçınamadığı alanlarda ictihad, "zaruret" kuralını işletir (durum normalleşinceye kadar, normal hallerde haram ve yasak olanın mübah, serbest hale geldiğini açıklar.)

Tecdid ve ictihad var oldukça ve müslümanları, din dışı hayatları için bir engel, rahatsız edici bir unsur olarak görenlerin engellemeleri olmadıkça İslam ile hayat arasında bir tıkanma ve bir çelişme olmaz.

14 Ağustos 2005
Pazar



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Makale
Sonraki Makale
İçindekiler
Tarihe Göre:
Önceki Makale
Sonraki Makale
Makale Listesi
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:


 
Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Makale Sonraki Makale İçindekiler Tarihe Göre: Önceki Makale Sonraki Makale Makale Listesi