HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


Âyet ve Hurâfe
Bugünki gazetelerde M.E.B. Metin Bostancıoğlu'nun bir konuşmasından şu cümleler aktarılmakta: "Atatürk akıl ve bilimi miras bırakmıştır; âyet ve hurafeyi değil. Atatürk'ü izlemek, akıl ve bilim yolunda yürümek demektir..." Bu konuşma böylece yapılmış mıdır bilmiyorum, bazan gazeteler konuşmaları eksik ve yanlış aktarabiliyorlar. Ancak Bostancıoğlu'nun içinde yetiştiği ve dünya görüşünü paylaştığı çevreden biri, ünlü bir bilim adamı ve politikacı da vaktiyle, dînî ve vahyi kastederek "yolumuzu göksel düşlere göre yürüyecek değiliz, rehberimiz akıl ve bilimdir" gibi bir söz söylemişti. Yüksek rütbeli ve mevkîli kişilerden, dîne karşı aklı ve bilimi öne çıkaran bu gibi sözleri sıkça işitiyoruz. Geçenlerde bir TV programında da söyledim, dine karşı aklı ve bilimi öne sürmek, din devrinin bittiğini, akıl ve ilim devrinin geldiğini söylemek, dünyada modası geçmiş, bizim dînimizle de alâkası olmayan bir pozitivizmdir.
Aklı ve bilimi dizginleyen, insanların düşünme ve inanma özgürlüklerine ambargo koyan kilise hegemonyasına karşı yürütülen mücadele aydınlanmanın zaferi ile sonuçlanmış, dinin (daha doğrusu kilisenin) eski işlevi elinden alınmış, din bireye ait bir vicdan meselesi hâline getirilmiş, Batı insanı aklın ve bilimin ışığında ilerlemiş ve bugün görülen imkânları elde etmiştir. Bu oluşun ve mücadelenin bizim tarihimizde karşılığı/yeri olmadığı hâlde Batı taklitçileri, İslâm dinini de Hristiyanlık gibi değerlendirmişler, dinin ilerlemeye engel olduğu hurâfesini ileri sürmüşler, ona karşı çetin bir mücadele başlatmışlar, sonunda dini, toplum hayatından büyük ölçüde dışlamışlar, "evrensel diye pazarladıkları" Batı dünya görüşünü ve hayat tarzını (kültür ve medeniyetini) İslâm ile değiştirmeyi hedef seçmşlerdir. Sonunda gelinen nokta tam bir başarısızlıktır, fiyaskodur. En rafine diye bilinen, böyle olmaları beklenen insanların (yeni düzenin yetiştirdiklerinin) birçoğu hırsız ve soysuz çıktı. Yetişen nesiller ne batılı oldu ne de doğulu kaldı; câmi ile kilise arasında kalmış, kafası ve hayat tarzı karışık, cesaretsiz, ümitsiz, verimsiz yığınlar. Bütün bunlara rağmen toplumu ayakta tutan değerler ise hâlâ İslâmî değerler.
Ülkemizde Tanzimattan beri devam eden giderek şiddetini arttıran kültür çatışma ve çekişmesi bir türlü durulmadı, makûl bir noktada anlaşma gerçekleşmedi, hâlâ "a)Batı'yı olduğu gibi alalım, o medeniyete girelim, b) Seçerek alalım, c) Oradan hiçbir şey almayalım, bizdeki bize yeter, d) Almayalım ama bizdekini, bizimkini çağdaşlaştıralım, çağa bir alternatif olarak sunalım" tezleri çatışıyor. Her bir tezin taraftarları var, bu taraftarların siyasî ayakları iktidarı bir ucundan yakalayınca diğerinin yaptığını bozuyor, kültürden ekonomiye her şeyimiz bir yaz boz tahtası hâline geldi. Bir eğitim bakanı "orta öğretimde Kur'an dersleri verelim" diyor, bir başkası âyet ile hurâfeyi bir tutuyor, "âyetleri (Kur'an'ı) bırakıp, onun yerine aklı ve bilimi koyalım" diyor; bunu bir de Atatürk'e bağlayıverince iş iyice içinden çıkılmaz, tartışılamaz hâle geliyor. Atatürk "İslâm'ın, akıl ve bilimle çatışmadığını" söylüyor, Atatürkçü bakan âyetle akıl ve bilimi karşı karşıya getiriyor. Sayın bakanla "akıl ve bilim" üzerine bir sohbet yapmayı çok isterdim. Bu pek mümkün gözükmediğine göre kendisine, modernite ve postmodernite, bilim felsefesi, din felsefesi ve İslâm konularında ehliyetli kalemlerce yazılmış birkaç kitap okumasını tavsiye ediyorum. Okursa görecektir ki, İslâm'ın akıl ve bilimle bir derdi yoktur, iman akla ve bilime dayanır, Kur'an akıl ve bilim delîllerinden yola çıkarak, bunlara dayanarak inanmayı ister. İmanın güçlenmesi için hem insanın kendisini hem de onu çevreleyen evreni devamlı incelemesini teşvik eder. Akıl ve bilimin alanları sınırlıdır, insan hayatı yalnızca bu iki unsurun/ışığın aydınlatamayacağı, yeterli olamayacağı kadar karmaşıktır, proplemlidir. İnsanın yeme, içme ve yatma dışında, bunlar kadar, hattâ bazan/bazılarınca daha önemli ihtiyaçları, hayat alanları vardır. Din, ahlâk, san'at işte bu alanları doldurmaktadır. Ben birgün sayın bakanın, onuncu yıl marşını dinlerken ağladığını gördüm; bu ağlamanın akıl ve bilimle bir alâkası yoktur, o ayrı bir hayat alanıdır, insana ait başka bir boyut, farklı bir âlemdir.
Hep söylüyoruz, bizim çıkş yolumuz, bir başka kültür ve medeniyete intisap, kendimizinkini onunla değiştirmek değildir. Biz büyük bir tarihin, kültür ve medeniyetin çocuklarıyız, kendimizi ve bize ait olanların kıymetini bilirsek, öz değerlerimizi kendi dinamiklerimizle yeniler, çağdaşlaştırır, hayata geçirirsek işte o zaman Doğu'ya ve Batı'ya örnek olabiliriz. Hâli hazır durumumuzla örnek olduğumuzdan bahsedenlere, "Aç tavuk rüyasında, kendini darı ambarında görürmüş" darbımeselini hatırlatmak isterim.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Makale
Sonraki Makale
İçindekiler
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Makale Sonraki Makale İçindekiler