YÖK.nun Genelgesi Yüksek Öğretim Kurulu, yeni öğretim yılında da kılık kıyâfete karışmaya devam ve özellikle inancı gereği örtünen kızlarımızın ve kadınlarımızın başlarını açtırma kararında ısrar ediyor. İlgili yüksek öğretim kurumlarına gönderdiği bir talimâtta, başörtüsü yasağı için bugüne kadar kullanılan bütün argümanları sıralıyor ve yasağın titizlikle uygulanmasını istiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin, RP'nin kapatılması sebebiyle yapılan başvuruya verdiği cevapta (ret kararının gerekçesinde) yer verdiği "başörtüsü ile ilgili bölüme" başka bir yazıda değineceğim. Burada ise beş argüman üzerinde durmak istiyorum: Avrupa İnsan Hakları Komisyonu'nun kararı, simge, baskı, dinin siyasallaştırılmadan vicdanlara bırakılması ve disiplin yönetmeliğinin 11/b maddesi. 1. Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, AİHM'inden farklı olup aldığı kararlar bağlayıcı değildir, hukûkî mutalââ kabilindendir. Ayrıca Komisyon'a yapılan başvuruda ve savunmada önemli eksiklikler vardır. Komisyon kararının gerekçesinde ısrarla "laik bir üniversiteye başvuran, okuyan..." denilmekte, Türkiye'de yüksek öğrenim görebilmek için laik olmayan başka üniversitelerin var olduğu varsayımından/ kabûlünden hareket edilmektedir. Hâlbuki gerçek bu değildir, Türkiye'de yüksek öğrenimini başörtüsü ile yapabilecek "laik olan veya olmayan" bir üniversite yoktur (halbuki Avrupa'da ve Amerika'da vardır) ve laik üniversitede başörtüsüne izin vermemek demek, örtünen dindarların eğitim haklarını engellemek demektir. Bu böyle anlatıldığı ve dâvâ bu yönden açıldığı taktirde kararda değişiklik olacaktır. 2. Kararların yasakladığı örtü, belli bir dinin simgesi olan başörtüsüdür. Yanlış olmakla beraber Türkiye'de, adına türban dedikleri "belli biçimdeki" başörtüsü, köktendinciliğin simgesi olarak kabûl edilmiştir. Buna göre geleneksel, türbana benzemeyen başörtülerinin serbest olması gerekir. Yönetmeliklerde geçen "baş açık olacak" ibaresinin hukûkî mesnedi yoktur. Ayrıca başını örten kızlarımız, "bu belli bir İslâmî yaklaşımın simgesi" olduğu için değil, inançlarının gereği olduğu, böyle olduğuna inandıkları için örtmektedirler. 3. Komisyon kararında "Nüfusun çoğunluğunun belli bir dîne mensup olduğu ülkelerde bu dînin tören ve simgelerinin herhangi bir yer ve biçim sınırlaması olmaksızın sergilenmesinin, sözü geçen dînî uygulamayan veya başka bir dîne mensup olan öğrenciler üzerinde baskı oluşturabileceği..." şeklinde bir gerekçeye yer verilmiştir. Türkiye'de şehirlerde nüfusun çoğu örtünmediği gibi, örtünenler yüzünden açık gezenlerin bir baskı hissettikleri de kaydedilmemiştir. Üniversitelerde ise başını örtenlerin sayısı, örtmeyenlerden az olduğu için asıl baskı tersine işlemekte, daha doğrusu işlemesi muhtemel bulunmaktadır. Ancak bu ihtimal de gerçekleşmemiş, baskıcılar ve yasakçılar harekete geçip ortaklığı bulandırana kadar örtünen ve örtünmeyen öğrencilerin dostça ilişkiler içinde yaşadıkları görülmüştür. Varsayım ve ihtimalden öteye geçmeyen gerekçe, sosyal gerçeğe (uygulamada gerçekleşene) uymamaktadır. 4. Din hayatı ne yalnızca vicdanlarda ne de sadece -veya vicdanlarla beraber- siyaset alanındadır; din fert ve cemiyet olarak insanların bütün hayatlarını, bütün faâliyet alanlarını kaplamış ve kapsamıştır. Yalnızca dine dayalı rejimlerde değil, laik ülkelerde de inananlar, yasak olmadıkça bu alanlarda dinlerine uygun bir hayat sürerler; yasakların bulunması hâlinde ise pek çok mümin takıyye yapar, gizli olarak yine -vicdanının dışında da- dinini yaşar, dinini başka alanlara taşır. Dini vicdanlara bırakmak, oradan dışarı çıkmasına izin vermemek komünistler gibi radikal laiklerin işidir ve tutmamıştır; çünkü ilmî ve sosyal gerçeklere aykırıdır. Siyaseti de dinden arındırmak mümkün değildir; bütün Batı ülkelerinde din, siyaset alanına da taşınmaktadır. Demokrasilerden beklenebilecek şey belli bir dini veya ideolojiyi bütün vatandaşlara dayatmamaktan ibarettir. 5. Üniversite disiplin yönetmeliğinin 11/b maddesi, "ideolojik ve siyasî amaçlarla huzur, sükun ve çalışma düzenini bozma..."yı okuldan atılmayı gerektiren suç saymıştır. YÖK veya Üniversite yönetimleri de başörtülü olarak kampüse girmeyi bu suçun kapsamına sokmuşlardır. Başörtülü olarak okula gelmenin bu ağır suç ile uzaktan yakından alâkası yoktur; var demek, fiili zorlayarak ve hîle ile bu suç kapsamına sokmak hukuka aykırıdır, keyfîdir, dindara baskıdır, insan haklarına aykırıdır. Yukarıda sıralanan gerekçelere dayanarak başörtüsünü yasaklayanlar sözde hukuka dayanıyorlar, ancak hukukun onlardan yana olmadığı açıktır. Ya belli bir örtü dışındaki örtüleri simge saymayarak veya başka bir şekilde bu kanayan yaranın tedâvi edilmesi gerekiyor; buna karşı direnenleri hukuk er geç yola getirecektir.
Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.
|