HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


Ulusal Güvenlik
Ulusal güvenlik, ulusa yönelik tehlikeleri belirlemeyi, bunlara karşı alınacak tedbirleri ve bu tedbirlerle ilgili kararları alacak, uygulamayı yapacak kurumları içeren bir kavramdır.
Ulusa yönelik tehlikeleri, bunların önem sırasını ve alınacak tedbirleri kim, hangi kurum ve kuruluş belirleyecektir? Şüphe yok ki, ulus adına, ulustan aldığı yetki ile ona vekâleten karar alma selâhiyetine sahip olan kurum; bu da demokrasilerde yalnızca siyaset kurumudur, seçilmişlerdir, iktidarı ve muhâlefeti ile meclistir. Siyaset kurumu dışında kalan bürokratlar ile sivil toplum örgütlerinin fonksiyonları farklıdır. Sivil ve asker memurlar, karar alma durumunda olan kurumun isteği üzerine -veya önceden çıkarılmış kanun, alınmış karar gereği- raporlar hazırlar, bilgi verir, görüş bildirirler, alınan kararları uygularlar. Sivil toplum örgütleri ise -bir mânâda siyaset kurumunun parçası olarak- ulusal güvenlik bakımından iktidarların aldığı kararları, uygulamaya koydukları tedbirleri izler, denetler, takdir, teşvik, tenkit, protesto... ederler. Ulusun, kendini yönetmesi (güvenlik tedbirleri almak da buna dahildir) için seçtiği siyasîler (meclis) dışında bir resmi veya sivil şahsın ve kurumun, "rapor, bilgi, fikir verme ve görüş bildirme" haricinde, ulusa yönelik tehlikeler ve alınacak tedbirler konusunda, seçilmişlerin irâdesini sınırlayacak, baskı altına alcak ve yönlendirecek bir faâliyette bulunmaları, hem demokrasiye, hem de ulusal güvenliğe aykırı olur, zarar verir. Çünkü günümüzde ulusal güvenlik kavramı o kadar genişletilmiştir ki, bunu siyaset kurumunun elinden aldığınız zaman geriye hemen hiçbi siyasî faâliyet alanı kalmamaktadır. Bu da siyaseti seçilmişlerin elinden almak, atanmışlara -veya kendilerini atamışlara(!)- vermek demektir.
Güvenlik tehlikenin karşıtıdır, tehlike de ulusun maddî ve manevî varlığının fiilen zarar görmesi veya zarar görmesi ihtimalinin (vehminin değil) bulunmasıdır. "Ulus için neyin faydalı ve neyin de zararlı olduğuna kim karar verecektir?" Soruyu bu şekilde bir daha sormuş olalım. İnsanı birey olarak alırsanız, yetişkin bireylerin kendileri, henüz reşid olmamış çocukların ise hukûkî temsilcileri, kendileri için faydalı veya zararlı olanı belirleme hak ve yetkisine sahiptirler. Nasıl yetişkin bireyin yetki vermediği birisi, onun için faydalı, doğru ve iyi olan şeye ve davranışa karar verme hakkına sahip değilse, yetişkin bireylerin ve himâyelerinde olanların oluşturdukları ulus hakkında faydalı, iyi, uygun ve doğru olan şeye/davranışa/uygulamaya karar verme hakkına da, onlardan başkası (dolayısıyla ulusun yetki verdiği siyaset kurumundan başkası) sahip olamaz. Sahip olsun derseniz o sistemin adı demokrasi değildir, o güvenlik de ulusal (milli) değil, kendini milletin vasisi sayan bir avuç "kerâmeti kendinden menkûl" çok bilmişlerin güvenliğidir.
Bazı uygulama örnekleri konuyu daha açık hâle getirebilir:
Son birkaç yıldır ülkeye yönelen en büyük ve öncelikli tehlikenin ne olduğu konusunda, seçilmişler ile atanmış veya kendini atamışlar arasında görüş ayrılıkları vardır. Seçilmişler ile bazı sivil toplum örgütleri ülkemize yönelik tehlikeleri "hak ve özgürlüklerin demokrasiye sığmayacak ölçüde kıstlanması, borç batağı, gelir dağılımındaki adâletsizlik, ahlâkî çöküntü, kötü ekonomi yönetimi, buna bağlı olan işsizlik, açlık ve sefâlet, uluslararası ilişkilerde yalnızlaşma" olarak sıralamakta iken meselâ millî güvenlik kurulu -ki, bu kurulda hâkimiyet, hem kuruluş satüsü hem de sivil üyelerin ürkeklik ve korkaklığı yüzünden seçilmişlerin değildir- irticâ ve bölücülüğe ağırlık vermiş, bu tehlikeleri olduğundan büyük göstermiş, ağırlıklı ve millete pahalıya mâl olan, zarar veren tedbirleri bunlara yöneltmiş, diğer/asıl tehdit ve tehlikeleri gölgede bırakmış, görmemiş, görmezden gelmiştir.
Bu konuda tartışılması gereken bir sürü mesele daha vardır: Küreselleşme olgusu karşısında güvenliğin ve güvenlik tedbirlerinin ulusla sınırlanması doğru mudur, vâkıaya uygun mudur? İçerideki tehlikeler bile kökeni, dinamikleri ve tahrikleri bakımından içeriden midir? Menfaatlerini küreselleştiren uluslararası güç odakları, ulusların güçlü, huzurlu ve mutlu olmalarını, millî politikalar oluşturmalarını ve bu politikalarda -küresel güç ve menfaat odaklarının çıkarları ile çatışsa bile- ısrar etmelerine izin verirler mi? Vermezlerse -ulusal güvenlik kurumlarını yönlendirmek de dahil olmak üzere- neler yaparlar ve yapıyorlar? Bu durum karşısında küçük ve zayıf ulusların ne yapmaları gerekir?


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Makale
Sonraki Makale
İçindekiler
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Makale Sonraki Makale İçindekiler