HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


İSLÂMÎ HİZMET ÜZERİNE
1. İslâmî hizmet ifadesinden bizim anladığımız "İslâm'ı yaşamak ve yaşatmak için gerekeni yapmak"tır. İslâm'ı yaşamak "inanmak, bilmek ve inanılan, bilinen İslâm'ı, hayatın düsturu, rehberi, davranış kuralları veya bunların dayandığı temel" edinmektir. Bu mânada hizmete "kendinden başlamak" değişmez ilkelerin başında gelir. Kendisi yakin derecesinde inanmayan, hakkıyla bilmeyen, kâmil mânada yaşamayan birinin, başkalarının İslâm'ı yaşamaları için vereceği hizmet daha baştan kusurlu doğmuş olur, bu eksiklerin diğerlerinde de etkisini göstermemesi çok zordur. "Gerekeni yapmak" yükleminin içinde hem "meşru", hem de "usulüne uygun" mânaları mevcuttur. İslâmî hizmet, İslâm'a göre meşru/caiz olan vasıtalar ile yapılabilir, meşru ve caiz olmayan vasıtalar -zaruretler dışında- kullanıldığında -bunlar da İslâm'a dahil parçalar olduğu için- ona yabancı unsurların bünyeye girip yerleşmesine yol açılmış olur. Zaruret haline mahsus olmak üzere -normal hallerde caiz olmayan- vasıtalar kullanılıyor, çarelere başvuruluyorsa bir şekilde bunların -geçici olan- olağanüstü duruma mahsus bulunduğu ve normal hallerde İslâm'a göre meşru olmadığı Müslümanlara anlatılmalı veya onların bunu anladıklarından emin olunmalıdır. "Usulüne uygun" olmayan İslâmî hizmet benzeri faaliyetlerin başarısız olması halinde -ki bu mukadderdir- sorumluluk İslâm'da değil, hizmeti usulsüz yapan ehliyetsiz davetçi-hizmetçidedir. "Söz vardır yılanı deliğinden, söz vardır insanı dininden çıkarır" özdeyişi bu makamda söylenmiştir. Usule uygun hizmette öncelikler kuralı birinci derecede önemlidir. Başkalarına yönelik İslâmî hizmette; yani İslâm'ı yaşatmak için gerekli bulunan, ferdin çevresine taşan faaliyetlerde maddî/dünyevî menfaat beklememek esastır. Zekât toplayanın maişetini topladığından alması gibi zaruri haller dışında İslâm'ı insanlara götüren hizmetler hasbi olmalı, Allah rızası hedeflenmeli, menfaati almaktan ziyade vermeye özen gösterilmelidir.
2. İslâmî hizmeti ehli olanlar, usulüne göre, meşru yollardan ve hasbi olarak yaptıkları halde bazı başarısızlıklar olmuşsa -ki buna başarısızlık denilip denilmeyeceği de tartışmaya açıktır-, bunları değerli birer tecrübe olarak kabul etmek, tecrübenin ışığında usulü geliştirmek, değiştirmek gerekir. Burada "usulü geliştirmek, değiştirmekten maksat", caiz olanlar arasından yeni şartlara göre sonuç alacağı umulan yenilerinin seçilip denenmesinden ibarettir. Bu şartlar ve kayıtlar içinde devam eden İslâmî hizmet, hizmet erbabının kulluk vazifesini yerine getirmeleri bakımından başarılıdır. Hedef kitlede beklenen sonucun oluşmaması bakımından hizmet başarısız gibi gözükür; ancak bunun kusurunu hizmette ve erbabında değil, hedef kitlenin kabiliyetsizliğinde (kalblerinin mühürlenmiş, fıtratlarının iyice bozulmuş olmasında) aramak gerekir.
Bir İslâmî hizmeti başlatıp yürütenler işin sonunu beklemeden devamlı muhasebe yapmalıdırlar; hizmetin değişmez ve değişir şartlarında eksiklik bulurlarsa -hatada ısrar etmeyip- hemen onu ıslah yoluna gitmelidirler. Görebildiğim kadarıyla günümüzdeki İslâmî hizmetlerde eksik olan "alış-verişe açık istişare"dir. İstişare kılığına bürünen telkinler, tasdik ettirme manevraları, üslûbu değişik emirler murâdımız değildir. İslâmî hizmetin liderleri kendilerini peygamber yerine koymamalıdırlar. Kaldı ki, O'nun (s.a.) yerinde bile olsalar -gerektiğinde- fikir değiştirmeye, alışa ve verişe açık istişare etmeleri gerekirdi. Bugünün hizmet liderleri hep tek adamlardır; yalnız onlar bilir, onlar isabet ederler, hata gibi gözüken davranışlarında bile nice hikmetler gizlidir. Diğerlerinin ilmi ve ameli ne olursa olsun liderlere itaat etmeli, onlara itirazda bulunmamalıdırlar. Böyle bir teslimiyet hiyerarşisinin belki faydaları da vardır; ancak bize göre zararı daha büyüktür.
3. Son yaşanan gelişmeler karşısında bazı hizmet gruplarında, çok önemli ölçülerde ilke erozyonunun oluştuğunu söylemek gerekir. "Önceden de bu ilkeleri yoktu, var görünüyor veya gösteriliyordu" demeyi kendimiz için su-i zan telakki ediyor ve caiz görmüyoruz. Bizce ilkeler vardı, bu ilkeleri hayata geçirmek için yanlış yollara veya hesaplara girdiler, önceliklere riayet etmediler. Bazıları için, hesapta olmayan gelişmeler yollarına önemli engeller çıkardı, hizmet lideri tek adam olduğu için gerekli danışmaları yapmadı, bildiği yolda yürüyerek amaca ulaşmakta direndi. Bütün hamulesi (ilkeler bütünü) ile hedefe yürüyemeyeceğini anlayınca yükleri (ilkeleri) birer birer atmaya başladı, belki bir yere varacak, ama çırılçıplak, yahut -Allah korusun- ötekilerin ilkelerini yüklenmiş olarak; varılan bu yer de "onun hedefi" olmayacak.
4. Bundan önceki maddelerde "şunlar yapılsa, şunlar da yapılmasa" kabilinden ifadeler vardır. Bunlara bazı şeyler daha ilave edilebilir: Bütün yumurtalar bir sepete konulmamalıdır. Hiçbir hizmet grubu kendini tek, yeterli, başkalarına ihtiyaç bırakmaz bir mahiyette ve konumda görmemelidir. Hizmet için gerekli güç önce Allah'tan, sonra O'na dayanan ve güvenen ümmetten gelir. Ümmet tavan değil, tabandır. Tabanı İslâmî hizmetin başarı şansı/şartı olan güç haline getirebilmek için uzun ince bir yolda, kısa olmayan bir süre içinde yol almak gerekir. Bir büyük yükü kaldırıp taşımak için farklı yönlerinden ve yerlerinden yapışan çok ele ihtiyaç vardır. Aksi yönlere zorlamak güç israfına, hatta kopmalara, parçalanmalara sebep olabilir. Bunu engellemek için bir bütünleyici üst-plana ihtiyaç vardır. Bu üst plan İslâm'ın değişmez, bağlayıcı ve genel ilkeleri çerçevesinde kendiliğinden oluşur/vardır. Bunu denetlemek, sapmaları önlemek için -mümkün ise bütün hizmet gruplarının tasvip ettiği âlimlerden teşekkül etmiş- bir üst danışma kurulu bulunmalıdır. Bu sivil ve müstakil ilim heyeti detaylar ile değil, bütünü ilgilendiren ve sapmaları, bölünmeleri, güç israfını... getiren problemler ile meşgul olacaktır.
Hayal yerine gerçeği, tekçilik yerine ilmi, ehliyeti, ümmet ve cemaat ruhunu; körükörüne teslimiyet yerine şuurlu katılımı, istismar yerine ihlası koymadıkça İslâmî hizmetin başarı şansı yoktur.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Makale
Sonraki Makale
İçindekiler
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Makale Sonraki Makale İçindekiler