Din, Akıl ve Devlet Bir avukatın, devlet-din-akıl ilişkisi üzerine söyledikleri ve bu konudaki düşüncelerini dile getirirken kullandığı üslup, müslümanların haklı infiallerine sebep olmuştur. Bu infialin sebebi düşünce açıklaması/açıklanan düşünce değildir. İslâma inanan ve inandığı dini yaşamaya çalışan bir kısım müslümanların kurdukları ve oy vererek destekledikleri bir partinin, sistemi değiştirmeden bazı yangınları söndürmek amacıyla iktidara ortak olması karşısında gösterilen hazımsızlıktır. Bir hukuk adamının, demokrasiyi savunurken onu katleden, düşünce ve din hürriyetini korumak isterken onu engelleyen paradoksudur. Ortada düzeni değiştirmeye yönelik hiçbir eylem ve düzenleme yok iken, iktidar düzen içinde bir takım iyileştirmelerin peşinde olduğunu ilan edip dururken, parti mensuplarının şahsi düşünce, inanç ve davranışlarından yola çıkarak, bunları karine sayarak göz dağı vermeye, tehdide, hatta tahkire kalkışmasıdır. Eğer avukatın bu açıklaması ve davranışı akla dayanıyorsa (bunun temeline aklı koymuşsa) bu akıldan demokrasinin çıkmadığı ayan beyan anlaşılmaktadır. Bu aklın/bu kafanın ortaya koyduğu şey despotizmdir, dayatmadır, insanları vesayet altına almadır, temel hak ve hürriyetlerine göz dikmedir... Yapılan konuşmada "devletin temeline akıl konduğunda bundan demokrasinin, din duygusu konduğunda da bundan şeriatın çıkacağı" ifade edilmiştir. Anlaşılan odur ki, bu konuşmacıya ve aynı düşüncede olanlara göre İslâmcılar, devletin temeline din duygusunu koymakta, bundan da şeriat düzenine ulaşmaktadırlar. Bu hüküm bir dizi bilgi eksikliğine veya kasten çarpıtmaya dayanmaktadır; çünkü İslâmda devletin temeline yalnız başına din değil, "din duygusu" hiç değil, din ile akıl birlikte konmaktadır. Aslında din-akıl arası ikilem de İslâma göre değildir. İslâmda ilahi aklın (vahyin) ışığında işleyen beşer aklı vardır, bütün dinî hükümler naslara (ayetlere ve hadislere) ve nasların rehberliğinde işletilen insan aklına (ictihada) dayanmaktadır. Şeriatın kaynağı din duygusu değildir, dindir; din de yanılmaz akıl ile -yanılabileceği için- onun rehberliğinde işletilen beşer aklının (ictihadın) eseridir. Devletin temelinde dinin veya yalnız başına beşer aklının bulunması halinde demokrasinin, insan hak ve hürriyetlerinin zayi olduğu tarih boyunca ve günümüzde görülen sayısız örnek ile sabittir. Tarihte -bütün tarihinde olmasa bile doğru anlaşılıp uygulandığı dönemlerde- devletin temelinde İslâm bulunduğunda insan hak ve hürriyetlerinin korunduğu, adaletin hakim olduğu, yalnızca yârın değil, ağyârın da şehadetiyle isbat edilmiştir. Bugün mesela Sudan bir İslâmî toplum oluşturma denemesine girmiştir. Orada farklı dinlerden olanlara da, müslümanlara da hiçbir baskı uygulanmamakta, her fert dilediğine inanmak veya inanmamakta, inancını yaşamak veya yaşamamakta serbest bulunmakta, insanlar İslâma yaptırım ile değil, teşvik, sevdirme ve eğitim ile davet edilmektedir. Devletin temelinde İslâmın bulunduğu bir toplumda insanlar olsa olsa ayıp ve günah olan davranışları kamuya açık yerlerde ortaya koyma hürriyetinden mahrum olurlar.
Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.
|