Mescid ve Ordu Yeni Şafak'ın 11 Temmuz 1996 tarihli nüshasında bir generalin "mescid talimatı" yayımlandı. Aynı generalin "öncesi olan hiçbir metin aramadan ve böyle bir metinden yararlanmadan" verdiği konferans gibi bu talimatın da öncesi (muteber kaynağı) olmasa gerek ki, karşımıza tarih boyunca tanımadığımız bir mescid kavramı ve kurumu çıkmıştır. Buna göre mescidde kişiler münferit olarak (cemaat olmadan) namaz kılarlar, mescidde imam bulunmaz, hutbe ve vaaz verilmez, mescid yalnızca mesai çizelgesinde belirlenen dinlenme saatlerinde açılır, rütbe ve kıdemce üst durumda olanlar astlarla aynı safta veya onların gerisinde namaz kılmazlar, namaz ancak eğitim kıfayeti ile ve eğitimde giyildiği şekilde giyilerek kılınabilir... Generalin bu talimatının -bütün mescidleri kapsayan ifadelere de yer verilmiş olmasına rağmen- askeri mekânlara mahsus olduğunu zannediyorum. Komutanların askeri disiplini bozmamak için gerekli tedbirleri alma selahiyet ve sorumluluklarını da kabul ediyorum. Ancak talimatın bu amaçları aştığı noktalar var: 1. Mescidlerin esasen cemaatle namaz kılınmak üzere kurulduğunda şüphe yoktur. Kişilerin buralarda tek başına kıldıkları ya nafile namazlardır veya cemaatine yetişilemiyen farz namazlardır. 2. "Dini kurallara göre" mescidde imam bulunur, ancak başlangıçta bu imam, imamlığı meslek edinen kişilerden seçilmiyordu da cemaatin en alim ve faziletli ferdi imam oluyordu. Cemaatin içinde devlet başkanı, vali, komutan... bulunursa imamlık öncelikle bunların hak ve vazifeleri olarak biliniyor ve böyle uygulanıyordu. Toplum ve yerleşim düzeni değiştikçe cemaatle ibadet aksamasın ve karışıklıklar çıkmasın diye uygun nitelikteki kişilerin imam ve hatip olarak tayin edilmelerine zaruret hasıl oldu ve uygulama da buna göre değişti. Camide hutbe ve vaaz uygulaması ise Hz. Peygamber (s.a.) zamanından beri mevcuttur. Cuma namazlarında hutbe farzdır. 3. Mescid devamlı olarak açık tutulabilir, güvenliği ve disiplini sağlamak üzere buraya bir sorumlu tayin edilebilir, vazifesi gereği durumu müsait olanlar her zaman mescide gelip namazlarını kılabilirler, vazifede olanlar ise ilk fırsatta namazlarını -tercihan- mescidde kılarlar. Mescidin açılış ve kapanışının hizmet çizelgesine tâbi kılınması uygun değildir. 4. Mescidlerde ön safta ve imama yakın yerlerde gerektiğinde imamın vazifesini devam ettirebilecek kişiler bulunur. Bunun ötesinde hiçbir kimsenin önde bulunma imtiyazı yoktur. Namaz kılanların tamamı eşit Allah kullarıdır, din kardeşleridir, omuz omuza, dirsek dirseğe vererek sıcaklık, samimiyet ve teslimiyet içinde bu müstesna ibadeti ifa ederler. 5. Mescidin içinde ibadet edildiğine, buraya bu maksatla gelindiğine göre kıyafet de ibadete uygun olmalıdır. Mesela başında serpenekli (=siperlikli) şapka bulunan birisi ya bunu çıkaracaktır yahut da geriye çevirerek giyecektir; aksi halde secde edemez. Batılı ülkeler örnek alınıyorsa buralarda orduda din subayları ve papazlar vardır; mabed ve ibadetlerle ilgili konular bunlara danışılır. Bizim geleneğimizden hareket ediliyorsa imam ve hatipler öncelikle komutanlardır ve düşmanla fiilen savaş yapılırken bile -mümkün ise- guruplara bölünerek cemaatle namaz kılınır (salâtu'l-havf). Maksat üzüm yemek değil de bekçiyi döğmek ise mızrak çuvala sığmaz, sığdırdım zannedenler yalnızca gülünç olurlar.
Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.
|