HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


Başörtüsü
İslâmda örtünme konusu Batı taklitçiliği döneminde (özellikle son yüzyıl içinde) tartışılır olmuştur. Batı medeniyetini insanlığın medeniyeti olarak gören, kültürde çoğulculuğa fiilen karşı çıkan, insan olmayı Batı medeniyetine katılmaya bağlayan inanç ve düşünce sahipleri, İslâm kadınının örtünmesini ilkellik. Haksızlık ve geri kalma sebebi olarak görmüş, buna karşı mücadele bayrağını açmışlardır. Bu mücadele iki ayrı yaklaşım içinde yürütülmüştür:
1. Köktenci yaklaşım: Köktenci Batıcılara göre dinin, insanların düşünce ve yaşayışlarını yönlendirme devri geçmiştir, insanlar akıl ve bilgilerinin rehberliğinde yaşamalıdırlar. Örtünme emri de dinden geldiğine göre bu emre uymak geriye dönmek, aydınlığı terkederek karanlığa gömülmek demektir. Bu sebeple islâmî örtünmeyi engellemek gerekir.
2. Islahatçı yaklaşım: Bu yaklaşımı benimseyenlerin içinde İslâm modernistleri ile modernizm öncesi ıslahatçıları vardır. Özellikle İslâm modernistleri, İslâmı anlama ve yorumlamada asıl (bazıları tek) kaynak olarak Kur'an-ı Kerim'i almakta, bunun da sözlerinden, kelime ve cümlelerinden, getirdiği hükümlerden çok bunların gerisinde yatan maksada (sosyal ve ahlâkî amaçlara) dayanmaktadırlar. Bunlara göre örtünme emrinden maksat iffeti ve kamu düzenini korumaktır. Bunları koruyabilmek için örtünmenin gerektiği çağlarda ve şartlarda dinler örtünmeyi emretmiştir, şartlar değişip kamu düzenini ve iffeti korumak için örtünmeye gerek kalmadığında dinin bu -şarta ve geçmiş zamana ait- hükmü değişir, lafız, örnek ve tarihi çözümden amaca ve çağdaş çözüme geçilir; örtünme o çağ için islâmîdir, örtünmeme de bu çağ için islâmîdir. Bu yorumu yapanlar bir taş ile iki kuş vurmakta, hem İslâmın örtünme emrini çağın istek ve gereğine uydurmakta, hem de teorik olarak İslâmdan ayrılmamış, İslâmı sosyo-kültürel hayatın dışına atmamış olmaktadırlar.
Modernist yaklaşımın karşısında muhafazakâr islâmcılar vardır. Bunlar da iki guruba ayrılır:
1. Taklitçi muhafazakârlar: Burada taklitçiden maksat, kültür ve medeniyette Batı'yı taklit edenler değil, dinî hayatını, geçmiş devirlerde yaşamış ve ictihad ederek dini açıklamış bulunan alimlerden (müctehidlerden, mezheb imamlarından) birinin görüş ve anlayışına göre yaşayanlardır. Taklitçi mesela Hanbelî mezhebine bağlı ise ona göre kadının bütün vücudu avrettir, örtülmelidir, eli ve yüzü dahil hiçbir yeri namahreme gösterilmemelidir. Eskiler Kur'an'da geçen "cilbabı" (Ahzab: 33/59) çarşaf olarak tefsir etmiş ve bunun bütün zamanlarda kadının dışarıdaki dış giysisi olacağını söylemişlerse taklitçiye göre bu böyledir, kadın çarşaf giymeden dışarı çıkamaz...
2. İctihad ve tecdid yapan muhafazakârlar: İctihad, dinin kaynaklarına inerek, bunlar üzerinde düşünerek dini açıklamak, dinin hükmünü tesbit ederek ortaya koymaktır. Tecdid, dine sonradan katılmış olup onun özüne yabancı bulunan ve dini bozan bid'at ve hurafeleri ayıklamaktır. İctihad ve tecdid yapanlar İslâmın örnek devirlerinde kullanılan metodolojiyi kullanıyorlarsa biz bunlara "muhafazakâr" diyoruz. Kaynaklar ve metodoloji bakımından kadim çizgiden ayrılan, aklı ve çağın kabullerini vahyin, naklin önüne geçiren, buna göre yorumlar yapanlara ise "İslâm modernistleri" denilmektedir.
Bize göre modernistlerin yaklaşımında iki zayıf nokta vardır: a) Dinin ahlâkî ve sosyal amaçlarını belirlerken İslâm veya Kur'an aklından hareket edecek yerde çağın felsefesinden yola çıkmak. b) Tesbit ettikleri amaç gerçeğe uygun olsa bile bu amaca ulaşmak üzere dinin -geçmiş zamanda- getirdiği hükmün (aracın, çözümün) çağımızda geçerliğini kaybettiğini ileri sürerken sağlam (dince muteber) bir delile dayanmamak. Bu iki zayıf noktayı konumuza uygularsak şu tablo ortaya çıkar: İslâmın örtünme emrinin amacı "iffeti ve kamu düzenini korumaktır" şeklindeki tesbit isabetlidir, doğrudur. Bunun ötesinde bir amacının olmadığı söylenirse bu doğru olmaz, haddi aşmak, Allah adına selahiyetsiz ve bilgisiz konuşmak olur. Bu noktada doğru olan, "bizim bilgimize göre amaç budur, gayb alemi ile ilgili başka sebep ve amaçlar varsa bunu da Allah bilir" demektir. "Bu amaca ulaşabilmek için örtünme emrinin belli bir çağın sosyo-kültürel şartlarına bağlı bulunduğu, bugün şartların değiştiği, bu sebeple hükmün de değişmesi gerektiği" düşüncesi isabetli değildir; çünkü hem ilmî delili, hem de dinî delili yoktur. Hiçbir ilim dalı kesin olarak "açılma ile iffeti koruma arasında bir ilişkinin bulunmadığını" söyleyemez. Söylerse bu bir iddiadır, zan ve tahmindir, kesin ilim verisi değildir. Din kaynaklarında da bu hükmün (örtünme emrinin, geçici, şarta bağlı olduğuna dair bir işaret mevcut değildir. İlgili ayet örtülmesi gereken yerlerin örtülmesine gerekçe olarak iffetin korunmasını göstermiştir (Nur: 24/30-31). Şu halde ilmen ve dinen aksi sabit olmadıkça bu amaca ancak bu araç ile ulaşılır. Buna karşı cilbab ayetinde, dışarı çıkarken kadınların bütün vücutlarını örten bir giysiye bürünmelerinin gerekçesi "hür ve iffetli kadınları bu giysi ile tanıtmak, kadınları rahatsız edilmekten ve kamu düzenini bozmaktan korumaktır". Bu ayette hükmün değişebileceğine dair bir işaret mevcuttur. Buna göre eğer hür kadınları başka bir alamet ile tanıtmak mümkün olursa veya toplumda köle kalmazsa yahut da sataşmaların önlenmesi ve kamu düzeninin korunması için başka bir yol bulunursa kadınların dışarı çıkarken çarşafa bürünmelerine gerek kalmayacaktır. Fakat örtünme emri değişmez bir gerekçeye bağlı bulunduğundan, kadın ve erkekte örtülmesi gereken yerler devamlı örtülecektir; örtmenin şeklini ve aracını ise zevkler, örfler ve ihtiyaçlar belirliyecektir.
İslâma göre kadınların başı avrettir; yani örtülmesi gereken bir vücut parçasıdır. Bunun başörtüsü (hımar) ile örtüleceği Kur'an'da yazılıdır. İslâm modernistlerinin yorumu sağlam temellere dayanmamaktadır. Bütün bu gerçekler karşısında islâmî ilimlerle ilgisi bulunmayan birisi çıkar da "İslâmda başörtüsü mecburiyeti yoktur, başını örtenler ve örtünmeyi savunanlar laikliği yıkmak isteyenlerdir" derse ne buyurulur?
el-Cevab: a) Bunu diyen kişi çizmeyi aşmış, haddini bilmemiş olur. b) Din ve vicdan hürriyetine, laikliğe aykırı davranmış, bunları yıkıcı bir yola girmiş olur.


 


Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Makale
Sonraki Makale
İçindekiler
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Makale Sonraki Makale İçindekiler