HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


Kürtaj, cinsiyet değiştirmek ve gayr-i müslimlerle dostluk

1- İslam'da kürtajın yeri nedir?

Cevap:

Kocanın spermi karısının yumurtası ile birleşip (aşılanıp) anne rahiminde rahim duvarına tutunarak beslenmeye başladığı andan itibaren adına cnin denen bu ilk dönemindeki/aşamasındaki insan varlığını dışarıdan müdahale ederek öldürmek cinayettir. İçeride kaldığı sürece veya doğum esnasında annenin hayatı ciddi ve hayati bir tehlikeye girmedikçe çocuk aldırılamaz.
"Rahimde iken yapılan muayenede çocuğun sakat, eksik vb. Olduğu tespit edilirse onu almak (kürtaj) caiz olur mu?" diye sık sık soruyorlar. Benin buna cevabım şudur: Çocuğunuz sağlam doğduktan sonra sakat, yarım, hasta olsa onu öldürebilir misiniz? Öldüremezseniz onu rahimde böyle oldu diye de öldüremezsiniz. Bir mümin, susamış köpeğe su verse, aç kalmış kediyi doyursa bundan ecir alır, sevap kazanır; yani ebedi âlem için yatırım yapmış olur. Sakat da olsa canlı insana hizmet etmek, onu beslemek köpeği beslemekten daha önbemsiz olamaz.



2- Cinsiyet değişikliğinin yeri nedir?

Cevap:

Bir insanda iki cinse de ait organlar bulunmakla beraber biyolojik ve kişilik olarak belli bir cinse aidiyeti daha belirgin ve fonksiyonel olan tarafı esas alınır, diğer organları yok edilebilir. Ama belli bir cinse ait olduğu biyolojik olarak belli olan ve o cinse ait organlarında da önemli bir eksiklik bulunmayan insan, kişilik bozukluğu yüzünden kendini öteki cinse ait buluyor/görüyor diye ameliyat yapılarak "sözde öteki cinse döndürülemez". Bu caiz değildir. Böyle kimselerim tedavi ile kendi cinsiyetlerini kabul etmeleri sağlanmalıdır.



3- Maide 51 de "yahudi ve hristiyanlarla dost olmayın, müttefik olmayın" deniliyor. Bunun tersine bir kişi sürekli müttefiklikten bahsederse bunun hükmü nedir?

Cevap:

"Ehl-i kitabı velî edinmeyin" mealindeki âyetlerde geçen veli kelimesi "dost" olarak tercüme edildiği için birçok yanlış anlamalara sebep oluyor. Bu sebeple aşağıda, dört kişilik bir heyet olarak yaptığımız ve yakında Diyanet tarafından ikinci baskısı yapılacak olan Kur'an Yolu isimli tefsirimizden bu âyetin açıklamasını aşağıya alıyorum; umarım konu açıklığa kavuşmuş olur:
"Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğuna hidayet vermez." (Maide: 5/51)
İki şeyin -aralarına yabancının giremeyeceği kadar- birbirine yakınlığını ifade eden velâ (veya vely) kökünden türemiş olan velî (çoğulu evliyâ) terimi "dost, arkadaş, yardımcı, destekçi ve yakın" anlamlarında kullanılmaktadır. Aynı kökten olup "sevgi, dostluk, yetki ve yardım" anlamlarına gelen velâyet (veya vilâyet) terimi ise, başkaları adına onların rızâları alınmaksızın hukukî işlemde bulunma yetkisini ifade eder. Bu yetkiyi taşıyan kimseye de velî denir Velî terimi Kur'an'da tekil ve çoğul (evliyâ) olarak seksen yedi âyette yer almıştır. Bunlardan kırk altısında Allah'ın insanlara dostluğu, üçünde insanların Allah'a dostlukları, on âyette insanlarla şeytan arasındaki dostluk, diğerlerinde ise iyi veya kötüler arasındaki dostluk için kullanılmıştır. Mevlâ ve velî terimleri de Kur'an'da aynı anlamda geçmekte olup velî, hem Allah hem de kul için kullanılırken, mevlâ ancak Allah için kullanılmıştır.
Bu âyetlerin çoğunda insanların gerçek dostunun Allah olduğu, O'nun insanlara, müminlere ve peygambere yardımcı olacak, onları koruyacak, bağışlayacak, karanlıklardan aydınlığa çıkaracak ve irşad edecek olan gerçek dost olduğu belirtilerek insanların O'na inanmaları, dayanıp güvenmeleri gerektiği; ayrıca kâfirlerin, zalimlerin yahudi ve hıristiyanların ancak birbirlerinin ve şeytanın dostları olabilecekleri bildirilerek dinî ve ahlâkî inanç ve anlayışların sosyal ilişkiler üzerindeki etkileri vurgulanmış, dostlukların tesisinde kan bağı yerine inanç birliğinin esas alınması gerektiği bildirilmiştir (Tevbe 9/23).
Kur'ân-ı Kerîm'e göre dostun, sevdiği kişi için bir yardımcı olması, onu koruyup kollaması, maddî ve mânevî sıkıntılardan kurtarması, yüceltmesi, iyiliğe yöneltmesi, bu suretle dostluğun sevgiye dayanması ve pratik ahlâkî sonuçlar doğurması gerektiğine işaret edilmiştir. Nitekim en büyük dost olan Allah, bu dostluğunun birer belirtisi olarak insanlar için koruyucu, yardımcı, bağışlayıcı, merhametli aydınlatıcıdır.
İslâm'dan önce Medine'de Araplar'la birlikte Kaynukaoğulları, Nadîroğulları ve Kurayzaoğulları adında üç yahudi kabilesi mevcut olup Araplar'la aralarında dostluk anlaşması vardı. Araplar İslâm'dan sonra da bu dostluğu devam ettirmek istediler; fakat yahudilerle münafıklar görünüşte dost gibi davransalar da her fırsatta müslümanların aleyhine çaba harcıyorlar, özellikle Hz. Peygamber'in askerî planları hakkında müslüman dostlarından edindikleri bilgileri müşriklere ulaştırıyorlardı. Maide sûresinin 41. âyetinden itibaren buraya kadar Medine yahudilerinin müslümanlara karşı olan tutum ve davranışları, münafıklarla olan dostluk ilişkileri ve bunları müslümanların aleyhine kullanmaları, kendi kutsal kitapları olan Tevrat'a karşı samimiyetsizlikleri, müslümanları İslâm'dan döndürerek Hz. Peygamber'i başarısızlığa uğratmaya gayret göstermeleri gibi olaylar anlatılarak veya bunlara işaret edilerek yahudi ve hıristiyanlarla kurulacak dostluğun faydadan çok zarar getireceği müslümanlara açıklandıktan sonra bu âyette müminlerin bu gibi yahudi ve hıristiyanlardan samimi dostlar edinmemeleri emredilmiştir.
Müslümanların Medine'ye göç ettikleri dönemde burada hıristiyanların bulunmaması veya yok denecek kadar az olmaları sebebiyle müslümanlar yahudilerden gördükleri sıkıntıların benzerini onlardan görmemişlerdir. Hatta Kur'ân-ı Kerîm, hıristiyanların müslümanlara karşı yahudilerden daha iyi davrandıklarını bildirmektedir (Mâide 5/82). Ancak Kur'an'a ve Hz. Peygamber'e iman etmedikleri için hıristiyanların da müslümanların kendileriyle kuracakları dostluğu kötüye kullanmaları ihtimal dahilindedir. Nitekim Bakara sûresinin 120. âyetinde Hz. Peygamber'e hitaben, "Sen onların dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da senden asla memnun kalmayacaklardır" buyurulmuştur. "Onlar birbirlerinin velileridir" meâlindeki cümleyi müfessirler şöyle yorumlamışlardır: Bu iki toplumun her biri gerçek dostluğu yalnızca kendi mensupları için yani yahudiler yahudiler için, hıristiyanlar da hıristiyanlar için kabul ederler. Bu sebeple onlardan müslümanlara gerçek bir dostlukla yaklaşmaları beklenemez (Taberî, VI, 179; Elmalılı, III, 1712).
Âyetin ifadesine göre yahudileri veya hıristiyanları dost edinenler onlardan sayılır, yani onlara benzer, onların huyunu kapar, gerçeğe değil onlar gibi hevâ ve heveslerine uyarlar, böylece zalimlerden olurlar; Allah zalimleri hidayete erdirmeyeceği için kurtuluşa ve mutluluğa eremezler. İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğuna göre gayri müslimlerle samimi dostluk kuran kimse küfre rızâ göstermedikçe dinden çıkmış olmaz (İbn Âşûr, VI, 230), ancak kimi dost edineceği konusunda hataya düşmüş olur. Kur'ân-ı Kerîm, burada olduğu gibi birçok âyette müminleri uyararak kendilerinin dışındakilerin ister dinsiz olsun, isterse yahudiler ve hıristiyanlar gibi Ehl-i kitap olsun, müslümanların hayatî önem taşıyan sırlarını öğrenecek, muhtaç olduklarında kendilerini koruyacak derecede dostları olamayacağını ifade buyurmuştur (Âl-i İmrân 3/28, 118; Nisâ 4/144). Ancak mümin olmayanları dost edinme yasağı, onlarla iyi geçinmemek anlamına gelmez. Toplum ve devletin emniyet ve selâmeti bakımından devlet sırlarını onlara verecek derecede kendileriyle samimi olmak veya devletin sırlarını yahut menfaatlerini alâkadar eden önemli görevleri onlara teslim etmek yanlış olmakla birlikte onlarla beşerî münasebetlerin iyi yürütülmesinde bir sakınca yoktur. Kur'an müslümanlara karşı düşmanca tavır almayan gayri müslimlerle beşerî münasebetlerin iyi yürütülmesini, gerektiğinde onlara iyilik edilmesini, haklarında adaletli davranılmasını tavsiye etmekte, böyle yapanları yüce Allah'ın sevdiğini bildirmektedir (Mümtehine 60/8). Müslümanların menfaatine olduğu müddetçe onlarla uluslararası dostluk antlaşmaları imzalamakta da bir sakınca yoktur. Nitekim Hz. Peygamber Medine'deki yahudilerle vatandaşlık antlaşması yaptığı gibi müşrik kabilelerle de ittifak antlaşması yapmıştır. Samimi dost edinilmeleri yasaklananlar ancak İslâm'a ve müslümanlara karşı düşmanca tavır alanlar, onlarla savaşmak ve onları yurtlarından çıkarmak için birbirlerine destek verenlerdir. Yüce Allah bu tür gayri müslimlerle dostluk bağları kuranları zalimler olarak nitelemiştir (Mümtehine 60/9; gayri müslimlerle ilişkiler, velî ve velâyet hakkında bilgi için bk. Bakara 2/257; Âl-i İmrân 3/28, 118; Nisâ 4/138-140, 144).



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Başlık
Sonraki Başlık
İçindekiler
Kelime İndeksi
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Başlık Sonraki Başlık İçindekiler Kelime İndeksi