HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


Suriye'de mazlum hangi taraf

Bundan önceki üç yazımda Müslümanların birbiri ile ilişkilerinin "ancak kardeşlik ilişkisi" olabileceğini, kardeş olmak için Müslüman olmanın yeterli olduğunu, mezheb, cemaat, tarikat, vb. farkının kardeşlik ve derecesi için ölçüt olamayacağını, dinde derecenin dindarlığa (takvaya) bağlı bulunduğunu, Müslüman olmayanların da mazlum ve mağdur olmaları durumunda yine Müslümanlar tarafından korunmalarının, adaletin tahakkuku için gereken ne ise yapılmasının vazife olduğunu… ifade etmiştim.

Bu İslâmî temel kurallar çerçevesinde Suriye'deki olaylara baktığımızda çarpışan iki tarafın ya müminler olduğunu veya birinin mümin, diğerinin ise başka dinden olduğunu varsayalım:

Zulüm (haksızlık, ayrımcılık, adaletsizlik…) ister müminden gelsin, ister kafirden gelsin hak ve adalet tarafında olması gereken müminlerin vazifesi "mağdur ve mazlumun yanında yer almak" ve zalime karşı durmaktır.

Önce zalime nasihat edilir. Nasihatle yola gelmiyorsa -eğer güç dengesi müsait ise- güç kullanılarak zulüm engellenir.

Adamın birisi çıkıp da Suriye'de Esed, ailesi ve mezhebdaşlarının haklı, adil, dürüst olduklarını iddia ederse ya bilgisi eksiktir veya başka (meşru olmayan) maksadı vardır.

Esed ve yandaşları, halkın isyanından önce de zalim idiler, sonra da zalimler.

Önce bu aile ve yandaşları ülkenin nimetlerini sömürüyorlar ve kimse onlardan hesap soramıyordu. Serbest seçim yoluyla yöneticileri değiştirmek ve halkın razı olduğunu başa geçirmek mümkün değildi. Yüzde altı civarında olan Nusayrî azınlık yüzde doksandan üstün tutuluyor ve imtiyazlı bulunuyordu…

İsyan silahlı başlamadı, demokratik usuller ile hak talep edildi, asla şiddet ve silah kullanılmadı. Ama karşı tarafın hak, adalet, demokrasi vb. ile yakından uzaktan alakaları bulunmadığı, ölüm pahasına durum ve mevkilerini korumaktan başka bir düşünceleri de olmadığı için silaha sarıldılar, ülkeyi harab ettiler, yüzbinlerce insan öldürdüler.

Hadi öncesini bir yana bırakalım, gerekçe ne olursa olsun bir yöneticinin, olaylar başladıktan sonra, ülkesine ve insanına, Esed'in yaptığını yapması caiz, meşru, makul, vicdani… olabilir mi?

Olamazsa susanlar niçin susuyorlar, duranlar niçin duruyorlar, köşelerinde "başta şöyle olmalıydı böyle olmalıydı" diye lüzumsuz gevezelikler yapanlar niçin bunu yapıyorlar da hep birlikte "Esed, zalimsin, yaptığın insan olana yakışmaz, yeter içtiğin kan, yıktığın hanuman" demiyorlar!

Şu adı var, kendi yok olan İslam dünyası eğer "İslam dünyası" olsaydı din kardeşlerine olan şöyle dursun, dünyanın hiçbir köşesinde zulüm devam edemezdi.

01.08.2013



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Önceki Makale
Sonraki Makale
Makale Listesi
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:


 
Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Önceki Makale Sonraki Makale Makale Listesi