Peygamberimiz'in çağrısı Peygamberimizin (s.a.) ulaşabildiği (ümmetinin de ulaşabildiği) bütün insanları İslam'a (Müslüman olmaya) çağırdığı konusu tartışma götürmez; elbette çağırmıştır ve ümmeti aracılığı ile bu çağrı devam etmektedir. Bu konuda açıklama gerektiren iki husus vardır: 1. Bu çağrı tek seçenekli midir? Yani "ya Müslüman olursunuz veya sizinle savaşırım, yenersem bana tâbi olarak (farklı bir statüde) yaşarsınız" şeklinde bir çağrı mıdır, yoksa bu iki seçenek dışında da seçenekler var mıdır? 2. Bu çağrı tek şekil, tek yöntem ve tek sıralamaya mı tâbidir, yoksa asıl amacın gerektireceği başka şekiller ve sıralamalar var mıdır? Dünkü yazımda islâmî davetin -başka bir deyişle Müslümanların ötekilerle ilişkilerinin- farklı seçeneklerine temas edilmişti. Buna göre hem İslam ülkeleri dışında gayr-müslimlerin de ülkeleri olabileceğini, bu ülkelerle Müslümanların tarafsızlık veya barış antlaşmaları çerçevesinde de var olabileceklerini, hem de İslam ülkesi içinde, Müslüman olmayı kabul etmeyen gayr-i müslimlerin, temel insan haklarından yararlanarak yaşabileceklerini görmüş olduk. Asırlarca önce İslam'ın, Müslüman olmayanlara hem dünyada, hem de kendi ülkesi içinde hayat hakkı ve diğer insan haklarını tanıması unutulmaması gereken bir özelliktir. (İslam'da savaş şeklindeki cihadın maksadı ve şartları için dünkü yazıyı okumakta fayda vardır. Cihadın iç muhalafete -kısaca nefse- karşı olanı ile ilgili olarak da daha önce bu köşede çıkan Cihad ve İctihad başlıklı yazımı tavsiye diyorum) Bütün insanların hak dine iman etmeleri, hidayete kavuşmaları istenir olmakla beraber hiç gerçekleşmemiştir ve gerçekleşmeyecektir. Hak dine iman edenler, etmeyenlerle aynı dünyada ve aynı ülkede hayatı paylaşacaklardır. Müslümanlar, diğer din ve inanç sahipleriyle arkadaş, komşu, ortak, vatandaş, bazılarıyla dünür ve hısım... olacaklardır. Müslümanın vazifesi insanları zorla Müslüman etmek de değildir, Müslüman olmayanlara düşmanca, haksız ve kaba davranmak da değildir. Bizimle dinimiz yüzünden savaşmayan, bizim topraklarımıza göz dikip elimizden almak için silaha sarılmayan gayr-i Müslimlere iyilik (birr) ve adalet (kıst) çerçevesinde davranmamız Kur'an buyruğudur (Mümtehine: 60/8-9). Eğer onların da hidayete kavuşmalarını istiyorsak buna yardımcı olabilmek için muhataplara göre uygulanacak, insan sayısınca usul, üslub ve davranış biçimi vardır. Bunların da başında "kendimizin iyi birer Müslüman olmamız, İslam'ı ahlak ve davranışlarımızla yansıtmamız" gelir. Adı ve iddiası Müslüman, ahlak ve davranışı -Müslüman olmayanlardan- kötü olan sözde Müslümanların İslam'a verdikleri zarar, bazen ötekilerin verdikleri zarardan daha büyük olabilir ve hidayetin (davetin, çağrının) önünde en önemli engeli teşkil edebilir. 21.05.2010
Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.
|