Kusur kimde? AK parti için kapatma davası açılınca üniversite, medya ve siyaset mensuplarının farklı tepkileri ile karşılaştık. Bunlar içinde en acı ve zararlı olanı, etik de olmayanı, "gerekçeleri çok tartışmalı olan bir parti kapatma" davasına, demokrasi adına karşı çıkacak yerde, ya kinlerini dindirmek veya menfaat devşirmek için Ak Partiye yüklenenlerin tavrıdır. Neymiş efendim? Ak Parti aldığı oya güvenerek ben ne istersem yaparım havasına girmiş. Yüzde otuz da olsa rejimin geleceği konusunda endişeye kapılan bir kitleyi hiçe saymış ve onların endişelerini arttıracak girişimlerde bulunmuş... Demokrasilerde parti kapatmak olmazmış; ama, lakin, fakat, ancak, şu var ki... imiş. Ayıp, ayıp, çok yazık. Demokrasi dersinden sıfır aldınız ve sınıfta kaldınız. Şimdi konu parti kapatmadır ve samimi demokratların ittifakla buna karşı çıkmaları, "ama, lakin, ancak..."ları sonraya bırakmaları gereklidir. Karşımızda Türkiye'yi, AB'ye sokmak için bundan öncekilerin yapmadıklarını yapan, önemli aşamalar kaydeden bir parti var. Bu partiyi Türkiye'ye şeriat getirme amacı ve eylemiyle suçlamaya kargalar güler. Bu efendiler sormazlar ya, bize sorsalardı "şeriat getirmek"le, "AB'ye girmek" arasındaki tezadı onlara anlatırdık. Ak Parti, yüzde otuzun endişelerini hep göz önüne aldı, ama bir de kendisine oy veren yüzde kırk yedi ve mesela başörtüsünün serbest bırakılmasını isteyen yüzde yetmiş vardı. Birileri gelecekte şu olur, bu olur diye endişe ediyorlardı veya bu endişeyi istismar ediyorlardı, ama beri yanda halen yasak yüzünden mağdur olan, ıztırap çeken, baskıya maruz kalan binlerce insan vardı. İktidar yalnızca yüzde otuzu mu düşünmeliydi! Ak Parti önemli ve ihtilaflı konularda kaç kere muhalefetle uzlaşma talebinde ve teşebbüsünde bulundu. Her defasında muhalefet "Bizim istediğimiz olursa uzlaşmış oluruz, aksi halde yıkıcı muhalefetimize devam ederiz" dediler. Bundan, bir iki konuda MHP'yi istisna ediyorum. 28 Şubat muhtırası neye dayanıyorsa bu kapatma davasının gerekçesi de ona dayanıyor ve işin esasını "demokrasi ve laiklik anlayışı" teşkil ediyor. Türkiye'nin, artık bünyeye dar gelen bu "laiklik anlayışını" değiştirmesi gerekiyor; "İşte yakaladık" diye sıçramayın, "Laiklik ilkesini değil, laiklik anlayışını" diyorum. Bundan sonraki yazılarda anayasa mahkemesine de atıfla iddianamde yer alan laiklik anlayışı ile yine iddianamede yer verilen benimle ilgili bir olay/gerekçe üzerinde duracağım. 21.03.2008
Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.
|