HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


Ahmed b. Hanbel'in Usûlü

Ahmed b. Hanbel'in hadîs ilmindeki yüksek seviyesi tartışılmaz olduğu hâlde fakih olup olmadığı, en azından kendisini takip eden birkaç asır tartışma konusu olmuştur. Onu fıkıhçılar arasında zikretmeyen fıkıh tarihçileri ve mukayeseli fıkıh (Hilâf) yazarları arasında İbn Cerîr (v. 505/1111), İbn Kuteybe (v. 276/889), İbn Abdilberr (v. 463/1071) gibi isimler yer almaktadır. Hanbelîlerin sert reaksiyonlarına rağmen bu yazarları mezkûr davranışa sevkeden iki sebep vardır:
1. Bizzat Ahmed b. Hanbel'in bir fakih olarak değil, muhaddis olarak bilinmesi için sarfettiği gayret.
2. Kendisininki de dahil olmak üzere re'yin ve fıkhın yazılmaması konusunda gösterdiği aşırı titizlik.
Bu sebeplere onun, fıkıh dalında bizzat kaleme aldığı veya talebesine imlâ ettiği önemli bir eserinin bulunmayışı da eklenince ilk fıkıh tarihi ve hilâf yazarları haklı olarak ona, fıkıhçılar arasında yer vermemişlerdir. Ancak Ahmed b. Hanbel'i, meşhur dört fıkıh mezhebinden birinin imamı kılan, ona bu ölçüde bir fakih payesi veren haklı, tarihi sebepler vardır:
1. Sayıları az da olsa kendisine nisbet edilen fıkıh kitapları vardır.1
2. Oğulları ve bizzat kendisinden ders alan öğrencilerinden başlayarak bunları takip eden nesillerin ondan rivâyet ettikleri mesâil (fıkıh problemlerine ait çözümler) onlarca cilde ulaşmaktadır.
3. İmam Ebû Yûsuf, İbn Uyeyne ve İmam Şâfi'î'den fıkıh dersleri almış, Şâfi'î onun için "Bağdat'tan ayrıldığımda arkamda, Ahmed b. Hanbel'den daha fakih birini bırakmadım" demiştir.
4. Hayatının sonlarına doğru, kendisinden fıkıh mesâilinin nakledilmesine ve bunların yazılmasına izin vermiştir.
5. Nihayet dört büyük fıkıh mezhebinden birisi ona nisbet edilmiş, bu mezhebin fıkıh ve usûl kitaplarında onun fıkıh ilmindeki önemli ve müstakil yerini gösteren sayısız rivâyete yer verilmiştir. Ahmed b. Hanbel'in büyük bir fakih olduğunu kabûl edenler de onun, re'y ve hadîs medreselerinden hangisine mensup olduğu konusunda birleşememişlerdir. Burada, re'ye verilen mânânın (re'y kavramının) ayırıcı rol oynadığı anlaşılmaktadır. Re'yi kıyas ve istidlâl mânâsında alanlar, zâhirî olmayanların tamamını -bu meyanda Ahmed b. Hanbel'i- re'yciler içinde zikretmişlerdir. Haber-i vâhid ve sahâbe kavli karşısında kıyası kullananları re'yci telâkki edenler ise Ahmed b. Hanbel'i ehlu'l-hadîs kategorisine sokmuşlardır. Bu mânâda Ahmed b. Hanbel'in re'yci olmadığı kesin olmakla beraber, H. Laoust'un da işaret ettiği gibi, gerek hadîsleri hâdiselere uygularken ve gerekse ilk bakışta çelişkili gözüken hadîsleri uzlaştırırken re'yi kullandığında şüphe yoktur.
İbn Hanbel, insanların hadîsten yüz çevirip fıkha yönelecekleri, bir fakihin, çeşitli zamanlarda, aynı konuda değişik ictihadlarda bulunacağından bunları bir arada görenlerin zihinleri karışacağı, re'ye dayalı fıkhın, Kitâb ve Sünnet yerine geçeceği düşünce ve korkusundan hareket ederek hem kendisinden fıkıh ve fetvâ nakledilmesine, hem de bunların yazılmasına şiddetle karşı çıkmıştır. Kaynaklar bu konuda, onun en yakın öğrencileri ile tartıştığını, onları fıkıh ve re'y yerine bunların aslı olan Kitab ve Sünnet'e yönelttiğini kaydetmektedirler. Öğrencilerinden ve onun fıkhını nakledenlerden biri olan İshâk b. Mansûr el-Kevsec'in (v. 251/865), Horasan'da onun fıkhını rivâyet ettiğini işitince kalabalık bir mecliste "şahit olun, ben o ictihadların tamamından rucû ettim" demiştir. Ancak Ahmed b. Hanbel'in bu tutumu sonuna kadar devam edememiş, bilhassa Kur'ân-ı Kerîm'in mahluk olmadığı görüşünde, işkencelere rağmen direnmesinden sonra şöhreti yayılmış, hadîste ve sahâbe kavlinde açık cevabı bulunmayan binlerce mesele kendisinden sorulmuş ve cevap vermek mecbûrîyetinde kalmış, bunların emin kişiler tarafından yazılmasına da istemeyerek râzı olmuştur. Nitekim yukarıda zikri geçen el-Kevsec, Horasan'dan gelerek rivâyet ettiği mesâili ona yeniden arzetmiş ve tasdikini almıştır.2
Ahmed b. Hanbel'in fıkhını şifâhî veya yazılı olarak nakledenlerin başında şu isimler zikredilmiştir: Oğlu Sâlih (v. 266/879) ve Abdullah (v. 290/903), Ahmed b. Muhammed Ebû Bekr el-Esram (v. 260/893), Abdulmelik b. Abdulhamîd (v. 274/887), Ahmed b. Muhammed Ebû Bekr el-Mervezî (v. 275/888), Harb b. İsmâ'îl el-Kirmânî (v. 280/893), İbrâhîm b. İshâk el-Harbî (285/898). Dağınık malzemeyi Câmi isimli eserlerinde önce Ebû Bekr el-Mervezî, sonra da, daha büyük hacimde Ebû Bekr Ahmed b. Muhammed el-Hallâl (v. 311/923) toplamışlardır. İbn Kayyim el-Cevziyye Hallâl'ın eserinin yirmi cilt olduğunu bildirmektedir.3 Bu eserin bazı parçaları zamanımıza kadar ulaşmıştır.4 Hallâl'ın eserini, kendisinden sonra Ömer b. el-Huseyn el-Hırakî (v. 334/945) ve ¼ulâmu'l-Hallâl diye meşhur olan Abdulazîz b. Ca'fer (v. 363/974) işlemiş, çıkarma ve ilâveler yapmışlardır. Daha sonra gelen Hanbelî fakihler de daha ziyade bu iki müellifin eserlerinden yararlanmışlar, Hanbelî fıkhını geliştirmişlerdir. Hanbelî müelliflerin fıkıh kitaplarında uyguladıkları bir usûl sayesinde hangi sözün Ahmed b. Hanbel'e, hangilerinin de diğer Hanbelî fakihlere ait olduğunu ayırmak ve anlamak mümkün olmaktadır; çünkü bu kitaplarda "rivâyât, tenbîhât ve evcuh" ayırımı yapılmaktadır. Rivâyât, Ahmed b. Hanbel'e ait sözler ve görüşler; tenbîhât, yine Ahmed b. Hanbel'in açıkça söylememekle beraber işaret ettiği görüşler ve hükümler; evcuh ise, onun söylediklerine ve usûlüne bakarak diğer Hanbelî fakihlerin çıkardıkları hükümlerdir.
Ahmed b. Hanbel'in fıkhının dayandığı kaynaklar ve kullandığı metodoloji, yalnızca kendisinden rivâyet edilen çözümlerden çıkarılmamıştır; bunun yanında ondan, doğrudan usûle ait rivâyetler de intikâl etmiştir.5
Onun usûlünün iyi bir hulâsasını İbn Kayyim'de buluyoruz.6 Buna göre İmam'ın birinci kaynağı mûteber (sahîh) nasslardır. Burada "nasslar"dan maksat, Kitâb ve Sünnet'teki ilgili metinlerdir. Ahmed b. Hanbel, işlediği fıkıh konusunda böyle bir metin bulunca buna, hiçbir re'yi, uygulamayı (ameli), kıyâsı, sahâbe kavlini ve -muhâlifi bilinmeyen mânâsındaki- icmâ'ı tercih etmemekte, değişmemektedir. "Herkesin bildiği dînî hükümler (ed-darûrâtu'd-dîniyye)" dışında kalan meselelerde icmâ iddiâsı, "bu konuda muhâlif görüşü olan birisi bilinmemektedir" mânâsına gelir ve Ahmed'e göre muhâlifin bilinmemesi, icmâ'ın bilinmesi demek değildir. Bu gibi iddiâlar karşısında hadîs terkedilemez. Birinci çeşit icmâda ise, hüccet olan icmâ değil, Kitâb ve Sünnet'in nassıdır. İmâmın ikinci hüküm kaynağı sahâbe kavlidir. Sahâbeden birisi, bir konuda belli bir hükmü açıklamış veya fetvâ vermiş olur, diğerlerinin de buna karşı bir görüş ileri sürdükleri bilinmezse, bu mânâdaki sahâbe kavline hiçbir re'y, kıyas ve uygulama tercih edilemez. Bir konuda birden fazla sahâbenin, birbirine aykırı hüküm ve fetvâları varsa, bunlar arasında Kitâb ve Sünnet'e en yakın, en uygun olanı tercih edilir. Bu ölçüye göre tercih mümkün olmuyorsa hepsi nakledilir. Böyle bir hüküm kaynağı da bulunamadığı takdirde sıra zayıf ve mürsel hadîse gelir. İmam'ın zayıf hadîsten maksadı, daha sonraları "hasen" ismiyle anılan ve uydurma olması muhtemel olmayan hadîs çeşididir. Ona göre böyle bir hadîse de kıyas tercih edilemez. Mürsel veya zayıf (hasen) hadîs de bulunamazsa, çözüm bekleyen bir hâdisenin hükmü kıyasa başvurularak elde edilir. Hallâl'ın, İbn Hanbel'den naklettiği, "kıyas ancak zarûret hâlinde kullanılır" sözü, daha önce zikredilen delillerin bulunmaması hâlinde kullanılır şeklinde anlaşılmıştır. İbn Bedrân'ın tesbitine göre Ahmed b. Hanbel istıshâb, istihsân, mesâlih ve seddu'z-zerî'a delillerini de kullanmıştır.7 İstıshâb, nassların genel mânâsından anlaşılan hükümlerin, değiştiren özel bir nass bulunmadıkça hâlde ve gelecekte varsayılması, devam etmesidir. Nassların genel hükümlerine göre her şey insanlar için yaratılmıştır; şu hâlde yasaklayan bir nass bulunmadıkça eşyada aslolan ibâhadır (her şey mubahtır). Nassların genel hükmüne göre ibâdet koyan Allah'tır, O bir ibâdeti buyurmadıkça yükümlülük sözkonusu değildir; meselâ altıncı bir vakitte namaz farz olamaz. İstihsân, kıyası, daha kuvvetli bir delil sebebiyle terketmek ve bu delile göre hükmetmektir. Kıyasa göre teyemmüm abdest gibidir, bozuluncaya kadar onunla namaz kılınır. Ahmed b. Hanbel istihsâna dayanarak her vakit için yeniden teyemmüm edilir demiştir. O'nun, Mushaf'ı satmak caiz değildir, fakat satın almak caizdir hükmü de istihsana dayanmaktadır. Mesâlihten maksat, dînin itibâr edip etmediği bilinmeyen, bu konuda bir delili (şahidi) bulunmayan faydalı nesne ve davranıştır ki, "el-mesâlihu'l-mursele" diye bilinmektedir. İbn Hanbel sahâbe uygulamasına bakarak bu kaynağı da kullanmıştır. Halkı, dînin hedeflediği amaca ulaştırmak için alınan tedbirler mânâsındaki es-siyâsetu'ş-şer'iyye, Hanbelîlerde çokça kullanılmış ve mesâlih prensibine dayandırılmıştır. Ahmed b. Hanbel'in, "fayda mutâlâa olunduğu takdirde câsus ve bid'atının propagandasını yapan bid'atçi katledilebilir", "barınacak yeri bulunmayan kimse, meskeninde boş ve uygun yeri bulunan kimsenin mülk meskenine oturabilir", "başka çare yoksa ipek elde edebilmek için böcekleri öldürülür" gibi fetvâları siyâset ve mesâlih kaynağına dayalı örneklerdir.8 Seddu'z-zerî'a, şekil bakımından kitabına uygun bulunan tasarrufların, meşrû olmayan maksatlara ulaştırıcı olması göz önüne alınarak iptal edilmesi, geçersiz sayılmasıdır. Ahmed b. Hanbel'in, damping yapan kişilerden mal satın alınmasını, anarşi dönemlerinde silâh satılmasını caiz görmeyen fetvâları bu esasa dayandığı gibi, genellikle Hanbelîlerin kanuna karşı hîle konusundaki yaklaşımları aynı temelden kaynaklanmaktadır.
Ahmed b. Hanbel'in usûl, ictihad ve fetvâlarının ışığında, çoğu müstakil veya mezhebde müctehid olan talebe ve tâbilerinin geliştirdiği Hanbelî fıkhının ayırıcı vasıflarını şöylece sıralamak mümkündür: Ahmed b. Hanbel'in fıkhı re'y ve kıyastan çok âsâra (âyet, hadîs, sahâbe kavline) dayanmaktadır. Kendisine sorulan fıkıh meselelerinin büyük bir kısmına "bana ulaşan filân hadîse, filân habere göre" diye cevap vermiştir.9 İmam Ebû Hanîfe ve Şâfiî, henüz ortaya çıkmamış fıkıh problemlerini tasavvur (takdir) ederek bunlara cevap hazırladıkları hâlde, Ahmed b. Hanbel ancak fiilen ortaya çıkmış problemler üzerine eğilmiş, bunların çözümü için ictihad etmiştir. Yaygın şöhreti sebebiyle Horasan, İran, Irak, Suriye, Hicaz gibi bölgelerden kendisine sayısız problem gelmiş, bu sebeple cevap verdiği fıkıh problemi sayısı, tasavvura dayalı problemlerden az olmamış, ayrıca bu tutumu onun fıkhına canlılık ve uygulanabilirlik vasıflarını getirmiştir. Âsâra dayalı bir fıkhın değişen ve gelişen toplum hayatına ayak uyduramıyacağı, geride kalacağı düşünülebilir. Halbuki İmam İbn Hanbel âsâr ile istishâb metodunu birlikte kullanıp kendine göre yorumlamak sûretiyle ibâdet ve muâmelâtı (hukuk, ekonomi, politika... sâhasını) birbirinden ayırmış, birincisine darlık, ikincisine genişlik ve yumuşaklık getirmiştir. Ona göre Allah, müşrikleri iki sebeple kınamıştır:
a) O'nun haram kılmadığı şeyleri haram kılmaları,
b) O'nun koymadığı usûller ile O'na kulluk etmeye kalkışmaları.
Şu hâlde "Allah'ın koyduğu ibâdetler dışında ibâdet yoktur, yasaktır", bu noktada darlık vardır ve bu sayede bid'atlerin kapısı kapanmaktadır. "Allah'ın yasaklamadığı muâmele ise serbesttir", bu sâhada da genişlik ve esneklik vardır. Diğer bazı müctehidler kıyas ve kâidelerine bağlı kalarak muâmele, şart ve akit sâhasını daraltırken; İbn Hanbel, kâide ve kıyası değil, nassları sınırlayıcı telâkki ettiği için, bunların yasaklamadığı akit, şart ve muâmele şekillerini mûteber saymış, en geniş akit ve şart hürriyeti onun mezhebinde ortaya çıkmıştır. Nasslarla çelişmediği müddetçe maslâhatı da değerlendiren, faydalıyı elde etme, zararlıyı ortadan kaldırma sonucu doğuran tasarruflara meşrûiyet tanıyan İbn Hanbel, bu prensibi ile de fıkhına hayatiyet sağlamıştır. İmam Şâfiî ve Hanefîler, irâde nazariyesini ve akitlerin tefsirinde objektif nazariyeyi benimsemişler; dışa vuran söz ve davranışlardan hareket etmişler, sebep ve saiklere önem vermemişlerdir. Ahmed b. Hanbel ise seddü'z-zerî'a prensibini geliştirerek sübjektif nazariyesine temel kılmış, dışa vuran söz ve davranışlar yanında, kişilerin maksatlarını, hukûkî tasarrufların sonuçlarını göz önüne almış, şekli kitaba uygun bulunan hukûkî tasarrufları, meşrû olmayan saik ve sonuçlarını gözönüne alarak iptal etmiştir. Ona göre, meşrû yollarla ancak meşrû sonuçlara gidilebilir, meşrû olmayan sonuca ulaştıran yolları meşrû saymak mümkün ve caiz değildir.10

Kaynaklar:
Eİ, Ahmed b. Hanbel mad.; Ahmed b. Hanbel, Kitâbu's-salât, Kahire, 1323; Abdurrahmân b. el-Cezvî (v. 597/1200), Menâkıbu'l-İmam Ahmed b. Hanbel, Beyrut, 1977; Muhammed b. Ebî-Ya'lâ (v. 526/1131), Tabakâtu'l-hanâbile, Kahire, 1952; İbn es-Sübkî Abdulvehhâb b. Alî (v. 771/1369), Tabakâtu'ş-şâfi'iyyeti'l-kubrâ, C. II, Kahire, 1964; Muhammed b. el-Hasen el-Hacevî, el-Fikru's-sâmî fî târîhi'l-fıkhi'l-İslâmî, C. II, Medîne, 1977, s. 25 vd.; Alî Hasen Abdulkadir, Nazra âmme fî târîhi'l-İslâmî, Kahire, 1965, s. 223, 287 vd.; Ahmed Emîn, Duhâ'l-İslâm, C. II, Kahire, 1961, s. 234; H. Karaman, İslâm Hukuk Tarihi, İst. 1989, s. 185, 190, 206-208, 211, 215.



1. Kitâbu's-salât bunların en meşhurudur; Kahire, 1323.
2. Abdurrahman, b. Muhammed el-Uleymî (v. 928/1522), el-Menhecu'l-Ahmed..., Beyrut, 1983, c. I, s. 191, 250.
3. İ'lâm, Kahire, 1955, c. I, s. 28.
4. Prof. Sezgin, GAS, terc. el-Hicâzî, c. I/3, s. 225, 233.
5. İcmâ, kıyâs, sahâbe fetvâsı, mürsel hadîs konularında bazı örnekler için bkz. İbn Bedrân ed-Dimaşkî, el-Medhal, tab'u'l-Münîriyye, Mısır, ts., s. 42-43.
6. İ'lâm, c. I, s. 29-33.
7. Medhal, s. 133 vd.
8. İbn Kayyim, et-Turûku'l-hükmiyye, Mısır, 1317, s. 13, 227, 239.
9. Uleymî, el-Menhec, c. I, s. 193.
10. İbn Kayyim, İ'lâm, C, I, s. 344 vd.; c. III, s. 111 vd.; M. Ebû-Zehra, İbn Hanbel, Kahire, 1947, s. 199-204.



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Başlık
Sonraki Başlık
İçindekiler
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Başlık Sonraki Başlık İçindekiler