HayrettinKaraman.net Site Ana Sayfasına Geçiş Facebook Sayfasına Geçiş Twitter Sayfasına Geçiş instagram Sayfasına Geçiş YouTube Sayfasına Geçiş
Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
 


GERI KALIŞ SEBEPLERİ VE ÇARELER:

İCTİHAD KAPISININ KAPATILMASI VE İLMİN İHMALİ
Bilindiği üzre İslâm dini, din ve ibadet meselelerinden bahsettiği gibi hukukî ilişkiler ve bunlardan doğan diğer hüküm, sistem ve teferruattan da bahsetmiştir. Bu sebeple de İslâm'da fukahâ (din ve hukuk bilginleri) aynı zamanda hem hukuk, hem de din adamı durumunda olmuşlar; incelemeleri bütün eski ilimlere şamil bulunduğundan dolayı da bilhassa "ulemâ" lâkabı ile anılmışlardır. Yine bu sebeple İslâm Hukukunun İslâm düşünce tarihinde ve Müslümanların hayatının bütün sahalarında büyük tesiri olmuştur.
Yine malum olduğu üzre İslâm hukuku çeşitli kaynaklara dayanmaktadır. Bunlardan bir kısmı dinidir: Kur'ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Nebevî, Bir kısmı bunlardan çıkmış ve fukahanın ekseriyetince kabul olunmuştur: İcma ve Kıyas. Nihayet bir kısmı da zaruret, örfü-âdet, hak ve adalete müstenid olup bazı mezhepler tarafından kabul edilmiştir: Hanefîlerdeki "istihsan", malikîlerdeki "mesâlih-´mürsele" gibi.
Fukaha bu kaynak ve delilleri "usulu'l fıkh" dedikleri hususî bir ilim dalında tetkik etmişlerdir. Bu kaynaklardan dinî hükümleri çıkarmak için bütün gayretlerini harcamışlar ve bu çabaya da "ictihad" demişlerdir. İctihad, şer'î hükümlerin genişlemesini ve yeni problemlere cevap vermesini sağlamış, buradan da çeşitli bölgelerin ihtiyaçlarına, değişen zamanların icablarına uygun olarak İslâm Hukukunun gelişmesinde güçlü bir faktör olmuştur. İşte böylece ictihad, bilhassa Abbasî Devleti'nin ilk devresinde İslâm Hukukuna altın çağını yaşatmıştır.
Sonradan, hicrî yedinci, milâdî onüçüncü asrın ortalarında Bağdat'ta düşünce ve ilmî faaliyet durmuş, Arap Medeniyeti gerilemeye başlamıştır. Bu hâdiseden daha önce Sünnî fukaha ictihad kapısının kapatılmasında ve bundan böyle Hanefî, Malikî, Şafiî ve Hanbelî'den ibaret olan dört mezhep ile iktifa edilmesinde birleşmişlerdir. Bunun neticesi İslâm düşüncesinin duraklamasından, hukukta ve diğer İslâmî ve Arabî ilimlerde taklid ve saplantının yayılmasından ibaret olmuştur.
Şiî âlimler de, İbn Teymiyye, "İ'lâmu'l-Muvakki'în" isimli kitabında İbnü'l Kayyım el-Cevziyye gibi önceki bazı sünnî âlimler de ictihad kapısının kapatılmasını kabul etmemekle isabet eylemişlerdir. Son asırlarda bunlara, Muhammed b. Abdu'l-Vahhab, Cemâleddin el-Efgânî, Muhammed Abduh gibi müceddid âlimler de katılmışlardır. Bütün bu fakihler ile onlara katılanlar ve bilhassa "el-Kavlu'l-müfîd fî edilleti'l-ictihâd ve't-taklîd" isimli risalesinde İmam Şevkânî, kitap, sünnet, icma ve kıyastan aldıkları şer'î ve apaçık deliller ile ictihad kapısının sadece açık ve serbest olduğunu ispat ile yetinmemiş, müctehidin vasıflarını taşıyan herkese bunun dinî bir vecibe olduğunu da ispat eylemişlerdir.* "Ne beni, ne Malik'i, ne Şafiî'yi, ne de Sevrî'yi taklid et; bilakis sen de onların aldığı yerden al" diyen Ahmed b. Hanbel'e de Allah rahmet eylesin.
Bu apaçık durumu bilmemek yüzünden İslâm hukuku aleyhine büyük bir hata işlenmiş ve İbnü'l-Kayyim'in ifadesi ile bu husus, "ihtiyaca cevabın en yüce mertebesinde bulunan parlak İslâm hukukunun bünyesinde taşımayacağı bilinen bir çok güçlük, külfet ve meşakkatleri beraberinde getirmiştir."1
Bu sebeple ictihadın kapısını kapatmanın manası:
a) Dinin naslarına ve bu nasların mefhumlarına muhâlefet etmektir;
b) Müslümanları, devamlı olarak bir noktada saplanıp kalmaya,
c) Yeniden doğmak ve ilerlemek çığırından uzaklaşmaya,
d) Geçmiş fukahanın kendi zamanlarındaki durum çizgisinde kalmaya,
e) Onların, kendileri ve diğer Müslümanlar için, hem kendi zamanlarında, hem de kendilerinden sonra kıyamet gününe kadar gelecek bütün zamanlar, nesiller ve asırlarda tatbiki gereken formüllerine tâbi olmaya... mahkûm eylemekten ibarettir.
Şüphesiz bu derdin devası da evvelkilerin kapadıklarını veya kapamak istediklerini yıkmak, dinî-hukukî ictihadın şartlarını taşıyan herkes için ictihad kapısının iki kanadını ardına kadar açmaktır. Hatanın hatası kör taklittir ve fikir hayatının zincire vurulmasıdır. Doğru olan da ictihad ve tefekkürü serbest bırakmak ve onu, gerçek ilmî ürünler verme imkânına kavuşturmaktır.
Ancak ictihad vazifesi müctehidin, usul âlimlerince açıklanan bütün şartlarını haiz olmak kaydına bağlanmıştır. Burada bu şartların hepsini zikretmeye yer müsait olmamakla beraber, bütünüyle hayatın, fikir hürriyetinin ve ictihadın zaruri şartlarından biri olan ilimden, bir kaç cümle ile bahsedebiliriz.
İlmi öğrenmek ve öğretmek Müslümanların temel vazifelerinden birisidir. Kur'ân-ı Kerim'de "Deki: Ey Rabbim! İlmimi artır."2 ayeti vardır.
Hadis-i Şerifte de:
"Gerçeğin bilgisi (hikmet) mü'minin yitiğidir; nerede bulursa o, herkesten önce ona aittir."
"Çin'de dahi olsa ilmin peşine düşünüz."
"İlmin peşine düşüp öğrenmek her Müslüman erkek ve kadına farzdır." ifadeleri yer almıştır.*
Bu apaçık naslara rağmen Müslümanların bir çoğu mukaddes ödevi ihmal etmiştir. Bu sebeple de cehalet ve bunun getirdiği hastalık, fakirlik, gerileme gibi dertlere uğramışlardır. Bu illetlerden kurtulmak istediklerinde yapacakları şey ilme sarılmaktır, öğrenme vazifesini yerine getirmeye koşmaktır. Bununla -ve sadece bununla- uykularından sıçrayıp uyanabilir, şu ayetin dediği gibi hayatlarında, insanlık şerefine lâyık bir yüceliğe kavuşurlar: "Allah Teâlâ içinizden iman edenler ile kendilerine ilim verilenleri yücelttikçe yüceltir."3
Kur'ân-ı Kerim ilmi iman ile beraber zikretmiştir. Çünkü iman; inanç, düşünce ve kanaat getirmekten ibarettir; ve bütün bunlar da ancak illimle (gerçek ilimle) olur.
Müslüman önce öğrenme vazifesini sonra da ictihad, faydalı iş, fıkrî, ruhî ve ilmî üretim vazifelerini yerine getirmedikçe tam manasıyla Müslüman ve mü'min olamaz. Ancak bununla kör taklidin, cehaletin ve bunların kötü neticelerinin üstesinden gelebilir.


* Başlangıçtan Dördüncü Asra Kadar İslâm Hukuku'nda İctihad isimli matbû kitabımızda bu mevzu ile alâkalı kaynaklar taranmış ve münakaşalar yeniden ele alınarak aynı neticeye varılmıştır.
1. İ'lâmu'l-Muvakkı'în, c. III, s. 1.
2. Tâhâ: 20/114.
* Birinci hadis için bak. et-Tirmizî, K. el-İlm, bâb: 19; İbn Mâce, K. ez-Zühd, bâb: 15; İkinci hadisin aslı yoktur. Üçüncü hadis için bak. İbn Mâce, Mukaddime, bâb: 17.
3. el-Mücâdele: 58/11.



Buradaki iki mavi çizgi arası içerik site editörünce konulmuştur ve rastgele çıkmaktadır. İçeriğini onayladığımız anlamına gelmez, dikkatli davranın.

  Şu anda sayfası gösterilen kitap.
Bu Kitapta:
Önceki Başlık
Sonraki Başlık
İçindekiler
Site Sayfaları
Ana Sayfa
Hakkında
Makaleleri
Kitapları
Soru Konuları
Soru Listesi
Hayrettin Karaman`ın Sohbetleri
Şiirleri
Bestelenmiş ve Seslendirilmiş Şiirleri
Bütün site içeriğinin genel kelime indeksi.
Sitede Arama
Hayrettin Karaman'ın Siteye Son Eklenen Yazıları
E-posta
Siteyi Link ve Kaynak Gösterimi
m.HayrettinKaraman.net Mobil-Metin Versiyonu Hakkında

Facebook Sayfası:

Bulunduğunuz Sayfayı:



Sayfa başına gider Siteden rastgele bir sayfa seçer. Hafızadaki önceki sayfaya döner Hafızadaki sonraki sayfaya döner
   
Bu Kitapta: Önceki Başlık Sonraki Başlık İçindekiler